Panter


1 Mayıs İşçi Bayramı Vatana, Millete Hayırlı Olsun!

Sanki alaycı bir ifade var başlıkta...
Sankilim!
Benim derdim, işçilerlerle değil.
Onların neden bayramı var, neetcekler bayramı, havasında değilim...
Haşa...
Emeğinde, alınterininde, ekmek için yapılan tüm mücadeleninde yanındayız evelallah...
Zaten bunun içindir taframız...
***
Mayıs gelmeden önce, her sene bi sürü tantanası olur...
Tek dert 1 Mayısta Taksimde yürümek, halay çekmek, ateş yakmak, bir kaç dükkan, bir kaç banka camı indirmek...
***
Hani nerede bunda; işciyle, işçi sorunlarıyla, emeğin - alın terinin karşılığını almayla ilgili bir nokta...
Taksimde yürüyelim, ortalığı biraz karıştıralım yeter...
Biber gazlı, bol adrenalin tek hedef...
Göreceksiniz; kimse Tuzla tersahanelerinden, evine bir somun ekmek götürmek için ölenlerden, sakat kalanlardan bahsetmeyecek...
Kimsenin umurunda değil çünkü Zonguldakta babasına mezar olan madene, çaresizlikten giren evlat...
Bir ana ne düşünür; kocasını, erini, erkeğini alan mezara sabah oğlunu uğurlarken?
Bir tahayül edin...
Kendinizi bu ananın yerine bi koyun...
1 Mayıs ne anlatır bu anaya, bu oğula?
Taksim ne söyler?
***
Taksimi isteriz diye bağıran sendika başkanı, sizin şu "bayram kelimesini" ;defter, kitap parası için canını veren babanın kızına bi sor...
Koltuğunun altına bi defter, bir kalem sıkıştır git o yavrucağın yanına...
Tuzla tersanesinde, Bayramını kutla...
Tıpan sıkıyorsa...
***
Birde Taksimdeki işçilere bi sorun, ayaklarına kadar gelen "bayramı"...
***
Sahi ya bu sendikalar ne iş yapar; hotel, arsa, yazlık, tv kanalı, vs sahibi olmaktan başka...
Sendikacılık ne demek?
İşçi sözcüsü olmak ne demek?
"İşçi hakları bizim mücadelemiz" diyen adam, işçi hakları ne diyince ne anlar?
Ya da "işsizlik" kelimesi ona ne ifade eder?
Boş ver herşeyi bi yada dostum; sen bana "bayram"dan ne anladığını söyle...
Madem 1 Mayıs işçi bayramı diyorsunuz; bırakın sende bi günü huzurlu geçirsin gerçek işçiler...
Senede 1 güncük adamların yüzünü güldürün ...
Bayram tadında bi gün verin...
Senede bi gün...
***
Yada adına "bayram" demeyin bari...
Komik oluyo....

Karışık

Resmin önü ve arkası
Bakılan neresi, görülen neresi
Camın, yansıma oyunu; bakılmayını ön plana çıkarıyor
Bakılanı perdeliyor
Görüntüler karışmış, güzeliklerde, renklerde
***
O kadarda önemli mi; karışık olması?
Her zaman, herşeyi düzeltmek, yerli yerine oturtmak zorundamıyız...
Belki zorundayız?
Doğru olan hangisi?
***
Resim böylemi güzel?
Yoksa yansımanın bulanıklığı olmadan, pırıl pırıl, sarı güllere bakmayı mı tercih edersiniz?
Doğrular, güzlellikler;
Zamana
Yere
Keyfiyete
Sabah kahvaltıda ne yediğinize göre değişir.
***
Kaç tane doğru vardır?
Bu kadar değişken şeye doğru denir mi?
Güzeli kim belirler?
Kim seçer?
Neye göre güzeldir?
Bu işin kıstası ne?
***
Çok mu sorguladım malum olanı ?
Çok mu karıştırdım?
Yoksa ben mi karışığım bu gün?
Resim mi?
Hangimiz hangimizi karıştırdık?
***
İkimizde mi karışığız?
İkimizde dağınık,
İkimizde buğulu ?
İki karışık bir doğru etmez mi?
***
Nereye gidiyorsun?
Sende mi karıştın?
Öyleyse aramıza hoşgeldin!

Domuz gribi modası!












Bir şey meşhur olmaya görsün, modası hemen yayılıyor...
Gözleri herşeyi para olarak gören, fırsatçılar olayı hemen değerlendiriyorlar...
Hastalığa yakalanma korkusuyla takılan maskeler, paraya dönüşebiliyor...

Mavi Yalnızlık

Bana göre yalnızlığın rengidir mavi
Tek başınalığın,
Sessizliğin,
Suskunluğun,
Beklemenin.
Ve umudun
***
Beklemenin olduğu yerde, az yada çok; umutta vardır...
***
Umut; yüreğin gücü
Bekleyenin inancı,
Beklemenin sebebi...
***
Eğer umut yoksa,
Beklenen gelse ne fayda...

Silah ve Darbe

Bir silah tartışmasındır gidiyor.
Kamuoyu yapıcılar, siyaset mühendisleri vs çok bilenler; toprağın altından çıkan silahlarla darbe mi olurmuş tezini kabul ettirmeye çalışıyorlar.
Bir kaç yıl önce buluna bir iki pompalı tüfeğe bakıp, "darbe yapacaklardı, devleti ele geçeireceklerdi" diyenler kendileri değilmiydi.
***
Ama haklılar bu silahlarla darbe olmaz.
Darbe olabilmesi için şöyle fiyakalı bi şekilde tankların üzerine kurulmak lazım.
Caddelerde tanklarla bir kaç tur atacaksınız ki; yaptığınız darbe içinize sinsin.
Tanksız, topsuz darbe olmaz.

***
Ama hazırlıksız da darbe olmaz..
Önce mileti inandıracaksın bu işe...
Bir tehlike olduğuna inandıracaksın.
Ülke uçuruma gidiyor diyebilmek için; bir kaç kişi önce uçuruma atacaksın...
***
Bunlar için lazım işte bu silahlar.
Ortaya bol soslu, karışık bir kargaşa koyabilmek için lazım..
Danıştay saldırısın koparttığı yaygarayı atırlayın.
Eleman tanklarlamı bastı Danıştayı?
Beline taktığı bir Glock marka tabancayla, karıştı koca memleket.
***
Yani uzun lafın kısası; bu silahlar "darbe yapmak için değil, darbeye hazırlamak için"!
***
Aslında bunu onlarda biliyor ama, neyse...

Kainatın resmi?

Galiba 1978 yılında; Nasa'da bir kaç uzman, kainatın küçütülmüş bir haritasını çizmişler.
Koskoca bir salonun duvarına da yirmiye yirmi metre ebatında bu haritayı asmışlar.
O gün orada misafir bulunan bir tıp doktoru dehşet ile bağırmış:
-Olamaz!..
"Niye olamaz, nasıl olamazlar" çoğalınca doktor:
- Hiç itiraz etmeyin, demiş. Hemen uçağa atlıyoruz ve ikiyüz kilometre ötedeki benim üniversiteme gidiyoruz...
Öyle de yapmışlar.
Uçaktan iner inmez bir otobüse doluşup, sözü edilen üniversitenin büyük salonuna varmışlar.
İçeri girer girmez bu sefer uzay profesörlerinin gözleri yuvalarından fırlamış. Aşağı yukarı aynı boyutlarda, aynı harita..
-Nasıl olur? demişler. Hekimlerin kainatla işi ne?
Doktor cevaplamış:
-Beyler, bu insan beyninin zarının büyütülmüş haritasıdır.
***
Bambaşka iki şey, birini küçültüyorlar, birini büyütüyorlar; aynı haritayı görüyorlar...
Bu, ikisininde aynı Usta'nın elinden çıktığını gösterir.
İnsan beyninin zarını kim yaratıysa, Kainatıda aynı Zat yarattı.
Resmin altına aynı imzayı atmasından doğal ne olabilir ki!
***
Darwin yaşasaydı buna ne derdi acaba?
Kainatında tesadüfen, maymundan geldiğini mi iddia ederdi?

Aşk mı, Porno mu?



PORNO

AŞKI

ÖLDÜRÜR

!




***
Aşkta ruh vardır, sevgi vardır...
Sevgilin elini tutmak, bir ömre bedeldir...
İnsani bir duygudur;
Aşk bazen bir bakış, bazende bir göz kaçırış...
Aşkta çıkar yoktur, fedakarlık vardır...
Maddiyat yoktur; sevmenin bir bedeli olmaz...
İlla karşılığı olacak diye bir şeyde yoktur; karşılıksız aşkların şarkılarıyla doludur müsiki...
***
Dedikya aşık severken bir karşılık beklemez; sevmek için karşılığında sevgi bile beklemez gerçek aşık...
Kapı aşıkları aşıkları vardır; daima sevgililerinin kapılarında beklerler; onları bir lahza görebilmek için.
Yine böyle bir aşık varmış; karşılıksız seven. Bir gün kadın "benim sizin aşkınıza karşılık vermem mümkün değil" der.
Aşık ise "ben sizi seviyorum, bundan size ne" demiş.
Aşk bir duygu işidir.
Gönül işidir.
Karşılık beklemez...
Sevmek için, sevilmek şartını aramaz...
Ah oda olursa, ne ala...
***
Bütün güzelikler gibi; aşkıda, sevgiyide öldürmeye çalışıyorlar...
Muhtelif, özene bezene, emek verilerek hazırlanan sofralarının yerini, fast foodlar nasıl aldıysa, aşklarında fast foodunu icad ettik...
Hemen tüketime hazır...
Ayak üstü...
Şipşak...
***
Önce aşklar bir ömür sürerdi...
Şimdi ise; aylık, haftalık, gecelik, hatta anlık seçenekleri mevcut...
Literatürde ona aşk denmesede, pazarlama dilinde adı aşk...
Bi bakıma doğruda; gerçek aşkın yerine ikame edilmiş bu ucube...
Gerçeğini bilmeyenler, çakmasıyla avunuyor...
***
Bu işi sonunda pornoya bağlaycağımı düşünüyorsunuz belkide...
Yok porno bambaşka bi şey...
Sanal bi dünyanın esiri olmak...
Başka bi şey değil...
***
Aşktaki hiç bi güzelik pornoda yoktur...
En basitinden, bir örnek;
Aşık insan kıskanır...
Bir aidiyet vardır...
Ya pornoda?
Şöyle yapalım; sevdiğiniz kişiyi, bir başkasıyla sevişirken izlemek; sizin için ne kadar zevkli?

Hacı Muroyu unutmuşlar!

Av ve Avcı


Doğru söze ne denir!

Baba, ama bi fark var!

Prof. Mehmet Haberal, darbecilikten derdest edilip İstanbula götürülürken. 9. Cumhurbaşkanımız sn. Süleyman Demirel'in Haberal'e, "Zincirbozan'a beni uğurlayanlar arasındaydın. Şimdi ben seni uğurluyorum" dediğini gazeteler yazmıştı. Tv'lerde de kravatlı beylerden bolca dinlediniz bu ahde vefa olayını...
Ama söylenmeyen bir ayrıntı; daha doğrusu bir fark vardı...
Halende pek söyleyene rastlamadım...
Onuda ben söyleyeyim dedim. Söyleyen varsa da kusuruma bakmayın artık...

***

Malumunuz; Demirel 12 Eylül Darbesini yapan Cunta tarafından Zincirbozan'a hapsedilmişti...
O günlerde kimsenin pek dikkatini çekmemiştir; Sn. Haberalda uğurlayanlar arasındaymış... 9. Cumhurbaşkanın beyanatına göre.
Şimdi, o fark dostlar; Demirel, demokrasi katilleri, darbeciler, tarafından götürüldü.
Bir demokrasi kahramanı oldu halkın gözünde, yıllarca.
Sn. Haberal ise darbecilikle suçlanıp götürüldü...
Suçlu yaftası yapıştırmıyorum, belkide suçsuzdur.
Ben olayın o anki görünüşünü sundum sizlere...
Aradaki kocaman fark bu...
Biri darbeciler tarafından, diğeri darbecilikten götürüldü...

Gelincik

Ne kadar narin duruyor, taşın yanında...
Ne rüzgarlar atlatmıştır kim bilir taşın kuytusunda...
Nasılda kazdı evini o taşa...
***
"Sen yeterki yaşamak iste" diyor;
"şartların, koşulların hiç ama hiç önemi yok"...
Yaşama isteği, yaşama arzusu, yaşama inatı; her şeyi yener...
Ne menem inattır gelinciğin güneşe boynunu uzatması,
rüzgarlara inad...
Ne kadar ciddiye alıyor yaşamayı...
Nelere göğüs geriyor; bir kez daha güneşe gülebilmek için..
***
Yani Nazım'ın dediği gibi yaşamak ciddi iştir,
ciddiye almak lazım yaşamanın hakkını verebilmek için

"Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak. "
Nazım Hikmet 1947
...
"Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan, bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz en son ajans haberlerini.

Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu. "
Nazım Hikmet 1948

Papatya

Side'de denizden yaklaşık 200 metre içerde antik şehirin kumlu zemininde çektim bu resmi. Tuzlu, kurak kumlardan, başlarını inatla göğe doğru yüklsetmiş, kibar, narin papatyalar.
Yaşamak için şartları biz belirlemeyiz çoğunlukla; şartlardan şikayet etmek yerine, şartlara uygun yaşamayı seçenler, hayatta kalıyor.

Ve bir seyir sunuyorlar, yaşamdan pay alanlara; inadın güzelliğinin seyri.
Bir başkaldırış mı, yoksa bir boyuneğiş resitali mi?

Deprem

Deprem neyi sallar, neleri yıkar?
Sallan yerküremi, binalar mı, duvarlar mı?
Yoksa; hayatlar mı?
Ya yıkılanlar ne?
Yıkılan hayatlar; neleri gömdü yanlarında toprağa?

Yunusca

Bindirirler cansız ata, indirirler zulmete;
Ne ana var, ne ata, örtüp pinhan ederler,
Ne kavim var, ne kardeş, ne eşin var, ne yoldaş,
Mezarına bir çift taş, diker nişan ederler.
Yunus Emre
***
"Senden önce hiçbir insana dünyada ebedi hayat nasip etmedik. Sanki sen ölsen, onlar ebedi mi kalacaklar! Hayır, her nefis bilerek veya bilmeyerek ölümü tadıp durmaktadır. Biz, sizi bazen şerle, bazen de hayırla imtihan ederiz. sonunda bizim huzurumuza getirilirsiniz."
( Enbiya, 21/34)
Ayet-i kerimede, Yaradanın (c.c) buyurduğu gibi; bilerek veye bilmeyerek ölümü tadacağız.
Ne zaman?
Ya sonra?
***
Bir işe girdiğinizde, SSK gibi sosyal güvencesi olup olmadığını önemseriz.
Emeklilikte, çalışamaycak durumda olduğumuzda nasıl geçineceğimizi önemlidir çünkü.
Ya sonrası
Koca Yunus'un dediği o taşı koyup nişan ettikten sonra...
***
Sahi neden nişan ederler o taşla yerimizi?
Kaybolmayalım diye mi?
Sevdiğimiz bir yemeği pişirdiklerinde, bir tasda bizim için getirmek için mi?
***
Önemseyen varmı acaba yerin altında, halimiz nice ola...
Herkes işin kolayına kaçıyor; koy toprağın altına, dik taşını baş ucuna; tamam...
Hani kardeştik, anaydık, babaydık
Dostuk, arkadaştık, kankaydık...
Bu mu dostluk, kankalık?
Bir taşla işi hallediveriyorsunuz...
***
Demek ki oradada kimseden fayda yok...
Nasıl, bir gün mutlaka; çalışamaycak duruma düşeceğimizi, düşünüyorsak, akıl edebiliyorsak.
Sigortamıza dikkat ediyorsak bir tedbir olarak.
Primlerinin aksanmadan yatırılması önemliyse.
Mezar taşıyla başbaşa kalaçağımız anda gelecek.
"Bilerek yada bilmeyerek ölümü tadacağız"
İnşallah ölümü bilerek tadanlardan, sigorta primlerini an ve an yatıran kullardan oluruz...

Çocuk gezdirmek?














Bu insanlar çocuk gezdirmekle, köpek gezdirmeyi karıştırmışlar galiba...
Yaşam gün geçtikçe hızlanıyor, şekilci bir hal alıyor...
İnsanlar çocuklarını gezdirmeye vakit buluyorlar belki ama sevmeye vakit bulamıyorlar demek ki!
***
Bizde bir atasözü var; "ne ekersen onu biçersin"
Sen küçükken çocuğuna, köpek yavrusu muamelesi yaparsan; ilerde yaşlanınca oda sana yaşlı köpek muamelesi yapar...

Bu ne şimdi?

Bir genç kız neden böyle giyinir;
Bir başkaldırı mı?
Farklılık arayışı mı?
Dikkat çekmek mi?
Ben özgürüm, kafama göre takılırım, dünya umurumda değil seslenişi mi?
Reklam mı?
Kamera şakası mı?
Bütük elbiseleri kirli idi de 23 Nisan kıyafetlerine mi mecbur kaldı?
***
Belki onun ülkesinde; kerli, ferli adamlar, velilere, bi ton para ödeterek, kendi çocuklarının binlerce insanın önünde; şebek durumuna düşmesini izlettirmiyrolardır.
***
Ya bizde;
Çocuklarımızı zorla bir yerlerde topluyoruz
Kendilerinin ve ailelerinin seçmediği kıyafetler giydiriyoruz
Kollarını, bacaklarını garip garip; hiç bir folklarik özelliği olmadan sallamaya zorluyoruz.
Günlerce, saatlerce zorla bu garip hareketleri talim ettiriyoruz.
Sonra....
***
Sonra adına çocuk bayramı deyip, "hadi 23 Nisan Çocuk Bayramınız kutlu olsun" diyoruz
Sahi "Bayram" neye denir?
***
Şey... Bi şey daha soracağım; bizde hani "Askerlikte Soğutma" diye bir suç var ya, ona benzer; "23 Nisan Çocuk Bayramından Soğutma" diye bir suç yok dimi?
Birde böyle bir yazı döktürdük diye, mahkemelerde geçirmeyelim 23 Nisan Bayramını!...

Hagi mi, Alex mi?

Bu olay; Fenerbahçeli dostların, Hagi kompleksinin sömürülmesi aslında.
Yok yanlış anlamayın, kötü maksatla söylemedim.
Madem ezeli bir rekabet var.
Bu rekabet değil mi Türk Futbolunun lokomotifi; tabii ki olacak "onların var bizim niye Hagi'miz yok" ayıflanması.
Benim kızdığım; reyting avcılarının, taraftarların bu yönlerini kullanıp, rekabeti kızıştırarak çıkar sağlamaları.
Ben Hagi ile Alex'in yerinde olsam reklam parası isterdim.
Eh Adamların ismini kullanıp; bi nevi haksız kazanç sağlıyorlar.
Sadece reyting değil birde "bu anketimize mesajla katılabilirsiniz" deyip sms geliri elde ediyorlar.
***
Fenerbahçeliler hariç dünyada kime sorsanız cevabını çok net bileceği bir sorunun anketini yapıyorlar adamlar ya..
Pardon bi düzeltme yapayım dünyada kime sorsanız dedim yukarıda; bu Hagi için geçerliydi Alex'inizi bilmeyebilirler, kimse kimseye darılmasın...
***
Pierluigi Collina'nın bile maçtan çıkarken ayağına gidip, elini sıktığı bir futbolcudan bahsediyoruz.
***
Birisi; 2007 yılında dünyanın en iyi 100 futbolcusu arasında 27. seçilmiş.
Diğeri; ...............?
Birisi; Türkiye liginde oynadığı 5 sezonun 4'ünü şampiyon olarak tamamladı...
Diğeri; 5 te 2 mi?
Birisi; UEFA Kupasının Şampiyonu oldu
Diğeri;................?
Birisi, Süper Kupayı kaldırdı.
Diğeri;................ Necefli Maşrapa...
***
Neyin anketini yapıyorsunuz siz yaa...
Fenerbaçeli dostlar; eper bi Hagi'niz olsun istiyorsanız bi Hagi satın alacaksınız...
Çakma Hagi'lerle gündem yapmaya kalkmayın...

Yurdum İnsanı


Ulaşım Esareti!

Teknolojiyle birlikte gelen gelişmeler, modernleşme; bizleri, kendisine bi şekilde köle yaptı.
Diğer kölelikten en büyük farkı;
Ya köle olduğumuzun farkında değiliz
Ya da bu, hoşumuza gidiyor.
Büyük şehirlerde, özelikle İstanbul'da yaşayanlar iyi bilir;
Günde kaç saati taşaıtlarda, trafiğe esir olarakgeçiyor.
***
Köprü trafiğini bilenlerden misiniz?
Bi yakalandınız mı; çişiniz gelse; "şurda Boğaza nazır bi çüğdürüp rahatlayayım" diyemezsiniz...
Oysa bi tahayyül edin; Rumeli Hisarı kenarından kaç yaya yada atlı Osmanlı; durup, gerine gerine, boğazın serin sularına çişini yapmıştır.
Var mı bu keyfin maddi bi karşılığı?
Kaç senedir İstanbulda yaşıyorsun?
Kaç kere suyun, Boğazın suyuna karıştı?

Sandal Sefası

Bir de mehtap olsa!

Manzara


Bisiklet akrobosi

Bisiklet cambazın sokak şovu

Elma