İlizyon

Ne sihirdir, ne keramet; çizgilerde marifet.

Ruhban okulu, Patrikhane, Ortodoksluk ve korkularımız

1438-1439 yıllarıFerrara ve Floransada Ortodoksluk ve Katolikliği birleştirmeyi amaçlayan toplantılar düzenlenmektedir.
Hiristiyanlığın yüzyıllardır süren düşü; birleşme.
Katoliklerin, bütün mezheplerin katolikolması olarak hayal ettiği bir birleşme.
Hala bu hayal sürmekte.
Haçlı seferlerininde bir gayesi budur.
Her ne kadar Müslümanlarla savaşmak için düzenlenmiş gibi görünsede; yola çıkmışken Hiristiyanlığın diğer mezheplerinide "yola" getirmek amaçlanmıştır.
Mesela Dördüncu haçlı seferi (1200-1204); Mısır ve Kudüsü fethetmek için ordu hazırlanmış ama 4 yıl Konstantinopolis'i işgal etip yağmalamışlardır.
Başta bahsettiğimiz bu birleşme toplantılarına Bizanas İmparatoruda çağrılmıştı.
Fakat gidebilmek için Osmanlı Padişahı II. Murat Han'dan izin alması gerekiyordu.
Osmanlı Sultanı izin verdi ama şartlı bir izin.
Bizans İmparatorunun yanına 700 kişilik bir yeniçeri birliğide verdi.
Sultanın şartı; Ortoksların mezheplerini korumaları Katolikleşmemeleriydi.
Papa tarafından yapılacak baskıyı engellemek için de, Onu bir orduyla yollamıştı Vatikan'a.
***
Onaltıncı Yüzyılda Protestanlık yayılmaktadır.
Ortodokslarla birleşme düşlenirken bir Protestanlık çıkmıştı, Vatikanın başına bela. İleri gelenler, Papa ile Luther King'i bir araya bir türlü getiremiyorlardı.
Hal böyle iken bir Osmanlı Paşası;Kanuni'nin sadrazamı Makbul/Maktul İbrahim Paşa'nın 1533'te Avusturya elçilerine"Biz İstersek Papayla Luther'i Aynı Masaya Oturturuz" der.
"Kayserin kendi ülkesinde bile gücü ve itibarı yok. Bir konsil toplamayı bile başardı mı? Ben, Hristiyan hükümdarları toplantı yapmaya pekâlâ zorlarım. İstersem, onu hemen şimdi yaparım. Hristiyanlar, gut hastalığı, baş ağrısı ve başka nedenler bulup gelmemek için mazeret de gösteremezler. Bir tarafa Luther'i ve diğer tarafa Papayı oturtarak, her ikisinin de bu konsili yapmasını sağlarım".
(Kaynak: Zinkeisen, Geschichte des Osmanischen Reiches in Europa, II, Gotha 1853).
Ama yapmak Osmanlının işine gelmez; bu yüzdende Katolikliğe karşı hep diğer mezhepleri desteklemiştir.
Osmanlı sadece silahla değil politik olarakta gücünü gösterip onların bölünmesini desteklemiştir.
Birleşip güçlü bir orduyla Osmanlının Müslümanlığın karşısına çıkamamışlardır.
***
Roma İmparatorluğunun merkezi Roma idi.
Katolik idi ve Papada Romada, Vatikanda bulunmakta.
Birinci Constantinus’un (306-337) Roma İmparatorluğunun başkentini Roma’dan Bizans’a taşıması ve şehre Konstantinopolis (İstanbul) adını vermesiyle, buradaki kilise başpiskoposluk mevkiine yükseldi.
Böylece Bizans’ın daha önce bağlı bulunduğu Herakleia Perinthos Metropolitliği de Konstantinopolis’in yetki alanına girdi.
Altıncı asırda piskoposun resmî unvanı “Yeni Roma (Konstantinopolis) Başpiskoposu” ve “Ekümenik Patrik” idi.
Hıristiyanlık Doğu Avrupa’nın büyük bölümüne (Bulgaristan, Sırbistan, Romanya, Rusya) Konstantinopolis’ten yayıldı.
Bilhassa Osmanlılar'ın akınlarına hedef olmaya başladıktan sonra zaman zaman bazı Bizans imparatorlarının Doğu ve Batı kiliselerini birleştirme teşebbüslerine, patriklik şiddetle karşı çıktı.
Fatih Sultan Mehmed Han, İstanbul’un fethini gerçekleştirdiği sırada, son Patrik İkinci Athanasios, iki kilisenin birleşmesine karşı çıktığı için görevi bırakmış ve yerine tayin yapılmamıştı.
Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u aldıktan ve Ayasofya’yı da camiye çevirdikten sonra Ortodokslara dinî hayatta serbest olduklarını, bir patrik seçerek patrikhanenin faaliyete geçirilmesini bir fermanla bildirdi.
Fermanda patrikhaneye çok geniş haklar tanınıyordu.
Fatih’in hiçbir mecburiyeti yokken onlara bir takım dinî imtiyazlar tanımaktaki gayesi; doğu ve batı kiliselerini birbirinden ayırmaktır.
Esasen, ikiye bölünmüş bir Hıristiyanlığı bu siyasetiyle devam ettirmek istediği tezi, akla ve mantığa uygundur.
***
Ortodokslukta kendi arasında 3 bölümdür.
Rum, Ermeni ve Süryani ordodoksları.
Rumlar İstanbulu, Ermeniler Erivanı, Süryaniler Mardini merkez edinemişlerdir.
Senelerce Osmanlı himayesinde yaşamışlar ve halende Erivan hariç diğer iki merkez Osmanlının mirascısı Türkiye'nin içinde yer almaktadır.
Onların dinlerini hakkıyla yaşayabilmeleri bize Ata mirasıdır.
Fakat nedense son yıllarda Rum Patriği, Ruhban okulu dendikçe bizi afakanlar basmakta.
Özelikle belli medya bri çığırtkanlığa başlamakta, sanki Ruhban okulu açılırsa işgal edileceğiz.
Bir baksanız bu yazıları yazanlara, ya Robert Koleji, ya Galatasaray lisesi ya st bilmem ne azizi fransız kolaji mezunudurlar. Bir çoğu misyonerler elinde, hatta papazlar rahipler elinde eğitim görmüşlerdir.
Madem sorun yabancı okul sorunu diğerleride kapatılsın.
Hem bu okul Rum gençlerini kendi dini inançlarına göre yetiştirecek.
Türk çocuklarını alıp gizliden gizliye eğitmeycek diğerlerinin yaptığı gibi!
Allah aşkına nedir bu yıllardır bölünme, işgal edilme korkusundan çektiğimiz.
Her fırsatta ufacık kırıntıları bile önümüze büyütüp büyütüp bölünme korkusu olarak getiriyorlar.
Yıllardır bizi korkularımızla yönetiyorlar.
Son aşamasıda yeter bölünelimde kurtulalım artık olacak.
Halka bunu söyletmeye uğraşıyorlar.
"Kaç zamandır siz dışarıdan biz içeriden bir türlü bölemedik"
Çünkü unuttukları bir şey var; yukarıyı iyi okuyun:
Biz böleriz, bölünmeyiz.
Budur bizim fıtratımız.
***
Son bir söz; bu Ruhban okulun açılmamasını biz değil başkaları istememekte.
Eğer onlar isteseydi çoktan açılırdı.
Ne istediler de, türkiye Cumhuriyeti olarak biz yapmadık.
Ayasofya'yı bile müzeye çeviren zihniyet; Ruhban okulunu hayli hayli açardı şimdiye kadar.
Onlar kim mi?
Yukarıyı dikkatli okumamışsınız galiba!

Beklenen


Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar

Necip Fazıl Kısakürek

Poz

Resimde dikkatinizi çeken ney?
İkiz kuleler mi?
Gerçektende dikkat çekeçek kadar hoş duruyorlar.
Neden hedef oldukları belli.
Fakat benim dikkatimi o çekmedi.
Savaş gemisi?
Bir bakıma doğru aslında; savşa gemisinin devasa boyutu değil ama; benim diketi çeken "I love NY" yazısı.
Amerikan askerlerinin "New York" sevgilerine takmadım, ne haddimize.
Ben yazının yönüne taktım.
Yazı New York'a tabiri caizse; kıçını dönmüş.
Yazı NY'a değil; yazıyı havadan çekecek, helikopterdeki fotoğrafcıya göre ayarlanmış.
***
Bu yazı, yönü itibariyle NY'a sevgisini değil; başkalarına NY'u sevdiğini gösteriyor.
Biraz karışık mı?
Şöyle açıklayayım:
Bir tişört giyiyorsunuz; önünde Afitap seni çok seviyorum yazan. Fakat bunu Afitapın önünde değilde, Züleyhanın önünde giyiyorsunuz bu tişörtü...
Gibi.
Yani, sevdiğinizi sevgiliye değil, başkalarına gösteriyorsunuz...
***
Sevildiğini bilmek, en çok sevilenin hakkıdır.

Eşek Şakası

Neden; kabaca bir hareket sonucu birini incittiğimiz ve haline güldüğümüz şakaların ismi eşek şakasıdır?

Eşekler çok mu şakacı hayvanlardır.

Yada diğer canlılar tarafından bu tür şakaya en çok maruz kalanlar mıdır?

Ehhh, ya ne?

Çizgi Flim

Kendi çizgi fliminiz için, gelişmiş bilgisayar programlarına ihtiyacınız yok.

Bir postit bloğu ve bir kalem yeterli.

Ah birde yetenek.

Sonra animasyonun hazır.

Walt Disney'e rakipsin artık.

Hadi kolay gelsin!

Dere

Dereden geçti oğlan... Yada geçemedi oğlan.

Hayyam'dan


Gece gül bahçesinde ararken seni,
Gülden gelen kokun sarhoş etti beni!
Seni anlatmaya başlayınca güle
Baktım kuşlarda dinliyor hikâyemi..

Ömer HAYYAM

Dans Eden Trafik Polisi


Tarfikten kafayı sıyırmamak elde değil.

Hele birde bu trafiğin düzeninden sorumluysan.

Bu polis memuruda ya trafikten kafayı sıyırmış yada sıyırmamak için işi gırgıra vuruyor.

Böcek ve Karınca

Karıncanın hedefindekinin adını bilmiyorum o yüzden genel adı olan böceği kullandım. Mükemmel bir zırhı olmalı kendi dünyasına göre.

Onu başka canlılara iştahlı kılan, bu iştahtan korunmak için; ona zırhınıda veriyor.

Goran Bregovic Kalashnikov


Sezen Aksudan'da dilediğimiz Balkanların ünlü müzisyeni Goran Bregovic Kalaşnikofu bu kez sahibin sesinden

Bu dansı bana lütfedermisiniz!


İlizyon

Göz yanılmasına güzle bir örnek.

Demek ki gözünle görsen bile inanmayacaksın!

Komik olan ne?

Bir insanın gülmesi için ne lazım?

Komik bi şey mi?

O ne?

Mizahi bir söz, bir fıkra, pantolonunun fermuarını çekmeyi unutup, sokağa çıkmış bir adam, yürüken düşen bir kadın, Cem Yılmaz, Şahan, Yılmaz Erdoğan, Demirel, Erbakan, Çakma Gandhi yada makaralı bir şerit metre?

Hangisi?

Kimi vuruyor acaba?

Kızılderiliyi mi, beyaz adamı mı?
Gangsteri mi, polisi mi?
Teroristi mi, askeri mi?
Yaşadığı üç günlük dünyada, aklına sığdırdığı düşman kim?
Düşmanını yenmek için illa öldürmek mi gerek?
Ya düşmanlığı yenmek için ne yapmalıyız?

Ve DTP Kapandı.

Buna en çok terorist başı ile DTP'liler sevinmiştir.
Çünkü ne kadar istekli görünselerde açılım sözü bir kabus gibi üzerlerine çökmüştü.
Meclis kayıtlarına bakın; açılımdan ne anladıklarını göreceksiniz.
Kürt halkı için dillendirdikleri tek şey; dil!
Kürtçenin kullanımı.
Eyvallah
Ne Kürtçeyle ne de Kürtlerle bir sorunumuz yok.
Başka ne istediler açılmda, Kürt halkı için?
????
Varsa yoksa Apoları.
Başları katil olan, bir katiller topluluğu; masum halk için ne isteyebilir, ne düşleyebilir ki...
***

Güneydoğu sorununu hallettiler, şimdi sırada Karadeniz var. Çaykur Rize Spor'un web sayfasını hacleyip bu resmi koymuşlar.
Karadeniz halkı için ne vaat ediyorlar?
***
Parti kapanmasına karşıyım.
Demokratik yolardan olmalı herşey
Parti demokrosi için halk için vazgeçilmez.
Fakat binlerce halk toplanıp; bütün siyasi söylemini bir kişinin rahatı için, koğuşunun metrekaresi için heder etmez.
7 şehidimizin toprağa kaç metre kare bunun da hesabı yapılıyor mu?
***
DTP, Kürt halkını derdini dert edinmedi.
Kürt halkını sadece kullandı ve kullanmakta.
DTP'nin önceliği elebaşlarıydı.
Şimdi kapandı.
Siyasi partiler, halk için siyaset yapar; kişiler için değil
DTP bir siyasi parti olmadığı için, kapanmasına karşı değilim.

Kilit

Elemanın kafa bayağı çalışıyormuş...

Dünyanın Renkleri








Sinirli Damat

Dakka 1, gol 1.

Kabadayı Kedi

Lemandaki Kötü kedi şerafettin tiplemesinin "hareketli, canlı hali".

Başka Çocuklar

Aynı mavi gemide yol aldığımız;
Başka dünyanın
Başkasının
Başka türlü bakan
Başka çocukları
Siz mi, biz miyiz yaban

Hz Mevlana'dan

Aman Hoca Bu Ne?

Sizi kim dinler yahu!

Ali Kırca'nın Siyaset Meydanı programına, bir bayram günü çıkmışlar.
Kanaltürkt'teki Medyatör adlı programında deng geldim.
Ali Kırca güncel konu olan dinlemelerle ilgili.
Bunlarada söz verdi.
Ekranlarımızın bayram şekerlerimize.
Hazretler ne de şikayetciymişler bu konudan.
Dinlendiklerini iddia ettiler.
Öyle sanıyorlarmış.
İşide şansa bırakmamak için telefonda dinleyenlere küfür edip; kendilerince tedbir alıyorlarmış.
Yahu el insaf, sizi kim dinleyecek?
Dinleme gizli saklı şeyleri ortaya çıkarmak için yapılır.
Siz zaten ağzınıza geleni, tartmadan, biçmeden ulu orta söyleyen boş boğaz takımındansınız.
Şimdiye kadar ne konuştunuğunuzda ortada.
Siz sadece konuşursunuz da, sizi kim dinler onu düşünmezsiniz.
Allah aşkına bi söyleyin; dinlenecek neyiniz var.
Be adam seni zaten kim dinliyor.
Bir de koskoca devlet sana masraf yapıp telefonunu dinleyecek.
***
Bu arada herkes paranoya yapmaya başladı.
İş 70 milyon insanın dinlenmesine kadar vardı.
Yapmayn, yazıktır.
Ağzınızdan çıkanı önce kulağınız duysun.
Yetkililere göre Türkiyede 185 milyon konuşma yapılıyormuş
4 milyon saat yapıyormuş buda.
Bunu dinleyebilmek içinde 2 milyon personele ihtiyac varmış..
Bu fiziki açıdan bile imkansız.
***
Sonra ağzı olan konuşuyor; beni dinlemiyorlar pardon dinliyorlar diyorlar.
Bunların asıl derdi adam yerine konmak.
Önemli insan havası oluşturmak.
Bunların asıl derdi dinlenmemek

Eskort

Ambulansa escortluk eden motorsikletli sürücü, akan traffiğin içine dalıp yolu kesmek isteyince ambulanslık oluyor.

Trafik çanavarıyla fantazi olmaz. Yoldaki her sürücü ayrı bir dünya, bambaşka alem. Akıp giden trafiği yönlendirmek kolay bir şey değil. Hele birde ortasına dalıp dur demek!

Muzaffer el Kirmanşahi

Heves yılanı akıttı gönlüme zehirini,
Ne tabib var derdime ne bir nefesi kuvvetli
Sadece delicesine sevdiğim o Yar var ki,
Ondadır efsunum, Ondadır kalbimin merhemi.

Muzaffer el Kirmanşahi

Eleman dengesi

Ekenomide bir arz - talep dengesinden söz eder ekenomistler.
Yurdum insanı bunu eleman ve müşteri dengesi olarak geliştirmiş durumda.
Ne kadar eleman, o kadar müşteri; gayet basit...

2 bucuk meterlik balık avı

Balık avlamayı severmisiniz. Ben severim. Bu elemanın tuttuğuda insnanın hayatında her zaman deng gelmeycek cinsten bir şey. Uzun uğraştan sonra tekneye alabildi balığı.

Renk ilizyonu

Kenardaki baklava diliminin rengine iyi dikkat edin. Gri rengi koyuluk tonu üstüne koyduğu renge göre değişiyor.

Nasıl mı? Onu bende çözemedim, çözen varsa yazsın.

Caddedeki Telefon

Yaramz bir çocukken biz japon yapıştırıcısıyla, madeni parayı yola yapıştırırdık; sonda para buldum diye sevindirik olan insnalrın bunu çıkarmaya çalışmasını, çıkaramamasını seyreder gülerdik.

Eh devri değişti madeni parayı yold agörse kimse almıyor. Al desen bile onu almak için eğilme parası isteyecekler; külfedi daha pahalı. Videoda elemanlar ceptelefonunu yapıştırmışlar caddeye sonrada temaşaa ediyorlar ahalinin halini...

Neden bu gün?

Ergenekon muhaliflerinin çok sorduğu bir sorudur bu.
Bir belge çıkar hemen yandaş medyadan bir ses: "neden bu gün çıktı bu belge?"
Biri tutuklanır yada evi aranır aynı ses: "neden bu gün?"
Aynı soruyu biz soralım bayram arifesini mi buldunuz bu katsayı rezaleti açıklmak için.
On binlerce öğrenincinin ve velinin bayramını rezil etmek miydi amacınız?

Başkanın Misafiri

ABD'nin geleneksel şükran günü görüntüsü.
Başkan'ın hindisi halka tanıtılıyor.
Kızılderlilerden kalma bir gelenek.
Hasat mevsimi sonu elde dilen ürün için tanrıya teşekkür etme.
Beyazlarda bu işi bir karnavala dönüştürmüş.
Hindi üreticileride paraya...

Çember


Sakar Tenisciler

Girecek illaki!


Arabayı park etmiş


Rabıta

Kulluğun azameti; kime kul olduğunla doğru orantılıdır.
Teşbihte hata olmasın; teğmenin emir eriyle, Paşanın emir eri arasında fark gibi...
Emir erleri arasındaki bu güç kendilerinden değil; hizmet ettikleri makamlardan gelir...
***
Günümüzde insanlar güçe boyun eğiyorlar; güçe tapanlar var...
Tapacaksan eğer güçe değil, güçün sahibine tap...
Kulluk; kula değil, kulu Yarata'na yapılır.
Yaratan'la, yaratılanı ayırabilmede bütün mesele...
O zaman gerçek güç sahibine uluşalıbilir.
Ona elpençe durulur...
Yaratılanı bilmek, yaratanla aramızdaki rabıtayı (iletişimi) kurar.
Ne diyor Yaratan (c.c): "Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu"

Motora kadın Eli Değerse

Bu yılın favori rengi pembe...
Tığ işleride çok moda; özelikle deliğde fazla olduğu için motor kısmının hareret yapmasınıda engelliyor...

Dost

Dostlar gönülden konuşur...
Kelimelere gerek yok...
Dil söylemesede
Kulak duymasada
Kalp titrer...

Yumurta

Yumurta işte abartmayın diye düşünmeyin.
Osmanlı sarayında mutfağa aşcı alınmadan önce iki şeyden imtihan edermişler.
Yumurta ve pilav.
***
Önemli olan farklı şeyler yapabilmekten çok herkesin yapabildiğini, farklı yapabilmek...

Balkon

Kapasite!



Tren, tranvay, metro adı her ne ise, toplu taşımacılığa çare olarak şehirlerde turlayan araçlardır.

Şehrin ve toplu taşıma araçlarının belirli bir kapasitesi olur. Şehirin kapsitesi artıkça, şehir yöneticilerinin ya bu araçların kapasitesini yada sayılarını artırması gerekir. Mantiken böyle, fakat olaya Japon zekası girince çözümler değişebiliyor.


Japonlar Vagon sayısını artıracaklarına çalışan sayısını artırarak, hem vagonlara daha fazla yolcu girmesini sağlıyorlar hemde yeni iş sahaları açarak işsizliğe çare oluyorlar.


Şu Japonlar yapıyor dostum yaa. Kafa çalışıyor keratalarda...


Hem kapasite dediğin ne ki gülüm, kaktırdıkça değişmez mi!

Dinlenenler!

Bayram tatili memurların hızını kesmeyecek anlaşılan.
Bayramdan iki gün öncesini grev adı altında tatil ilan ettiler kendilerine...
Çalışmakta dert.
"Dinlenmekte"
Grev memur ve işçi sınıfının dertlerini, sorunların anlatmak için başvurdukları son çare.
Grev;Sesimizi duyun bizi dinleyin diye tambur cemaat sokaklara dökülüp, davullarla seslerini dinletme çabası.
Sokağa dökülen alt kısım memur tabakası seslerinin dinlenmemesinden şikayetçi.
Üst tabakada "dinlenmekten"
Herşeyi sorun ediyoruz.
***
Çalışmakta sorun
"Dinlenmekte"
Sözümüzün dinlenmemesi de sorun.
"Dinlenmeside"...
***
Dinlenmek; takip edilmenin teknolojik yönü.
Eskiden, adamın peşine bir iki hafiye takıp, bu elemanlarla havadis toplarlarmış.
Hafiye ( yani ajan, casus) tipinizi beğenmiyorsa, size garezi varsa yandınız.
Ayıkla princin taşını.
Şimidikiler biraz şanslı, iyi kötü; belge, ses kaytı falan olmalı ortada.
Olsa bile; kaset montaj, belgenin imzası yaş mı - kuru mu diye sıyrılma yolları var...
***
Peşine hafiye takmak sadece Osmanlı'da yoktu.
Bu yöntem Cumhuriyet yönetcilerine de geçti.
Yani bu iş bizde devlet geleneği.
Cumhuriyetin ilk yıllarında peşinde en çok hafiye gezenlerden biride Kazım Karabekir Paşa'dır.
Belki şaşırdınız!
Kurtuluş savaşının bu muzaffer Paşası; işi bitip, vatan kurtulduktan sonra gözden düşüp, peşine adam takılan, açığı kollanan, asılması için malzemeler toplanan biridir.
İpden kurtulması da genç subayların mahkemeye doluşup; bir idam kararı çıkarsa mahkemeyi basıp, Paşalarını kurtarma düşüncelerinin ortaya çıkması , mahkeme heyetinin tırsarak Çankaya köşküne telgraf çekip, Çankaya'dan izin alıp, idam kararı verememesi sonucu olmuştur... ( Yargının bağımsızlık ilkesi daha o zamanlar sakız olup çiğnenmiş anlayacağınız.)
***
Karabekir Paşa'mız ve ailesinin artık kanıksayacağı günlük alalede bir iş olmuş bu takip edilmek.
Bir gün Paşa'nın eşi pazara alışverişe gitmiş, arkasından hafiyeler.
Alışveriş yaparken Paşanın eşi el etmiş hafiyelere, yanına çağırmış.
Bizim gizli casuslar şaşırmış, şaşkın şaşkın varmışlar Paşa'nın eşinin yanına.
" Hele şu çantaları alın evlatlar" demiş, bayan Karabekir, "nasılsa eve kadar takip edeceksiniz, çantaları taşıyında bari bir faydanız dokunsun."
Niye takip ediyorsunuz diye ortalığı velveleye vermek yerine, çantaların sapını vermiş ellerine .
Yine bir gün Paşa'nın hanımı evden çıkmış bir yakınına gidecekmiş. Arabaya bitmiş, tam gidecekken durmuş yine çağırmış zehir hafiyeleri, bi kağıt uzatarak " evladım biz şu adrese gidiyoruz, arayıp bulacağım diye yorulmayın" deyip , gideceği adresi vermiş.
***
Alnı ak, yüzü pak olanlar; ne söylemekten, nede dinlenmekten çekinirler.

Adam Sözü!



Zamanın silemediği hiçbir an, ölümün dindiremediği hiçbir acı yoktur.
Cervantes

İllaki Kayacak!

Tazelik mi, Vahşet mi?

Masa başındaki Japonlara göre Taze balık; ne kadarda canlı...

Bana göre ise vahşet...

Hem pişmiş, hemde daha canlı; yani canlı canlı pişirmişler.

Nasıl mı?

Usulünü bilmem.

Öğrenmekte istemem...

Sandal sefası

Ateşin ortasında, sandal sefası...

"Halıya basma lan"

Sevgili, Nejat Uygur'un bir varyemezi canlandırdığı tiyatro oyununundaki, ölümsüz repliğidir bu "halıya basma lan"
Ustayıda anmış olduk...
Nasılda özlemişik...

Elektrikci


Kurban ve Din İstismarı

Kamusal alanın en sevdiği dini aktivitemizdir kurban.
Dini gerekliliğini yerine getirmek için ne yaparsanız yapın; gericilikle, devleti yıkmakla, laikliğin altını oymakla v.b gibi kavramlarla suçlanırsınız, kamusal alanda.
Allah için başınızı kapatırsanız, okula giremezsiniz.
Hafta sonu otobüse binip sınıf arkadaşlarınızla Çanakkaleye bile gidemezsiniz.
Bazı hastanelerde insan muamalesi görmez, hasta olarak kabul edilmezsiniz.
Oğlunuzu vatanın bekaası, devletin selameti için önce askere sonra toprağa uğurlarsınız; şehit oldu deyu evladınıza tören yapılacak olur; başınız başörtülü olduğu için törene alınmazsınız.
Ramazan Bayramının adını bile sevemediler, şeker bayramı olarak değiştirmeye çalıştılar senelerce...
Fakat Kurban bayramı ayrı;
Önceleri deri kavgası olurdu.
Vitamini kabuğundadır anlayışı hakim oldu deri kapmacada, yıllar boyu...
Kurbanı kes deriyi bize ver olayı, bir kaç yıldır sen Kurbanınıda bize vere döndü...
Hatta bir adımda öne çıkarak"Kesimsiz Kurban" icat ettiler...
Kenan Evren ziyniyetinin "asmayalımda besleyelim mi?" sinin tersi galiba; "kesmeyelim, besleyelim" mi olay?
***
Her dinin ve dini yaşayışın bir literatürü vardır.
O dini kabul ettiysen o literatüre onun kurallarına uyarsınız...
Uymazsanda o dinden değilsindir, başka bi şey denir senin olayının adına.
Neye benzerse artık...
Allah'a (c.c) inanmanında şartları vardır.
Bir sistematiğinin içerisine girip kabullenmen gerek.
Azıcık ondan azıcık bundan olmaz.
Bi maç Fenerli bir maç Galatasaraylı olamadığın gibi.
Onun bile kuralı vardır, renkleri vardır, marşları vardır.
Fenerbahçe tribününe gidip, Galatasaray bayrağı sallayamazsın.
Literatüre uyacaksın.
Uymazsan uydururlar.
Kurban kesmek; zamanıyla, kesilecek hayvanın nitelikleriyle, kesim şekliyle ve kesildikten sonra nasıl değerlendirileceğine varıncaya kadar belirtilmiştir.
Literatürü bellidir.
Senede 100 tane koç kessenizde bunu Kurban bayramı olarak belirtilen 3 günlük zaman içerisinde kesmezseniz; bir kurban bile kesmiş sayılmazsınız. Din bir toplumsal olgudur.
Dinin bir sahibi vardır.
Kuralları vardır.
Sen kesimiz kurban diye bi şey sokamazsın Allahı'ın (c.c.) dinin kuralları içine...
Onun adı kurban olmaz...
Belki bağış, belki yardım yada başka bir şey ama "Kurban" değil.
Adını bilmem ama açıklması; din istismarlığıdır.
Milletin dini duygularını istismar etmek değil mi bu?
Allah (c.c) adına haşa yalan söylemek değil mi bu.
"Sen parayı ver bize biz kurbanı almazsakta, kesmesekte Allah (c.c.)bunu Kurban olarak kabul eder."
Yok yaaa...

Mezar Taşı

Geride kalanlar, iki mefta için iki mezar taşı dikmişler.
Mezar taşlarında ölüm tarihleri aynı.
İsim yerine de birinde "Salak" diğerinde "Salağın Yanındakiyim" yazıyor.
***
Ölünce, geride kalanlar kaybettikleri yakınlarını hep iyi şekilde anarlar...
Mezar taşına yazılacak derece; ne salaklık yapmış olabilirler acaba?

Wallpaper Seagull - Martı


İyi Çitile

Anten

Televizyonun arkasına antan niyetine aleminyum kağıt, sigara kağıdı falan sokmasına alışmıştık Yurdum İnsanının. Çep telefonu çekmeyince; pratik anten zekası çalışmış elemanın.

Şöförsen Çıkarsın.

Arabayı park eder, gider işimizi görürüz.

Geri geldiğimizde görürüz ki; arabanın arkasına, önüne öyle bir park etmişler; çıkmak imkansız.

Hemen küfür literatürümüzün elverdiği ölçüde söylenmeye başlarız.

Oysa kazın ayağı öyle değilmiş; şöförlük oradan çıkmayı gerektiriyormuş.

Bir kişinin yapmış olması; işin yapılmazlığı teorisini ortadan kaldırır.

Şöförsen çıkacaksın.

Ahanda bu İngiliz uşağı çıkıyor..

Dua

Ele muhtaç etme , Yarabbi
Kuluna, kul etme
Sen Samed'sin
Başkasına muhtaç hissettirme, Yarabbi
Amin...

Arada Çocuk Olmak!