Side

Yaz geldi...
Bu seferde, turist yok...
Bir var, bir yok.
Bir artı, bir eksi...
Topla, çıkar...
Elde var sıfır...
Ama yine de "Yaz Geldi"...

Bu tarihi unutmamak!

Bu tarih 27 mayıs. Artık kanıksanmış olan; bir başbakanın " başbakan olmaktan" dolayı

asılması. Bakanlarının hakeza "hükümette bakan"olmaktan dolayı asılması. Cumhur başkanın "yaşından" dolayı! ipten yırtması trajesinden, komedisinden bahsetmeyeceğim...
Pek konuşulmayandan, halkın pek bilmediği bazı şeylerden bahsedeceğim. Bu ihtilallerin miladi olan 27 Mayısta darbe hem Hükümete, hemde Orduya yapılmıştır, Ordu tarafından...
İhtilalden önceki Genlekurmay başkanıda Rüştü Erdelhun'unYassıadada yargılanmış, işkence görmüştür!
Kim tarafından?
Suçu neydi?
****
Bu darbede tam 7 200 asker emekli edilmiştir
Bu sayıyı biraz daha açayım sizlere;
Ordudaki generallerin yüzde 90'ının,
albayların yüzde 75'inin,
yarbayların yüzde 50'sinin
ve binbaşıların yüzde 30'unun askeriye ile ilişiği kesilmişti.
O an için Türk ordusunun yönetim kadrosu...
Suçları ney peki?
Suçlayan kim?
***
Yeniden sayıya dönelim; 7 200 üst düzey asker... Bir orduda bu kadar sayıda üst düzey askeri emekli etmek basit bi şey değil.
Savunma strajeleri açısından ne kadar yanlış olduğunu, izanı alan herkes anlar...
Vatan için yapılmıştı dimi bu darbe ve sonuçundaki yargılamalar, emeklilikler...
Suçlu kim?
: Hükümet ve Ordu...
Suçlayan kim ?
: Ordu...
Kafanız karıştı dimi...
***
Biraz yardımcı olayım...
İşin sırrı rakamlarda...
Birden yapılan 7 200 emeklilik; bunların tazminatları ve emekli maaşları altından nasıl kalkılacaktı?
İşte buarada devreye, dünyayadaki her noktaya demekrosi götürmeye çalışan ABD giriyor!
Hürriyet gazetesinde, 5 Temmuz 1960 tarihinde çıkan bir haber, herşeyi aydınlatıyor.
"Amerika, 1 milyar liralık yardım yaptı. Anlaşma dün imzalandı. 500 milyon Milli Savunma'ya, 200 milyon diğer işlere harcanacak. Milli inkılabımızı her vesile ile desteklemekte olduğunu belirten ABD, hükümetimize yardımlarını artırmaktadır.''
Darbenin arkasındaki parmak nerede?
düğme nerede?
kim bastı?
Şimdi biraz aydınlandımı...
Bir not daha; aynı dönemde Yunanistanda ordusunu gençleştirme kararı almıştı...
***
İşte bu yüzden önemli bu tarih...
Ülkede nelerin ne zaman değiştiği açısından...
Ne zamandan beri düğmeye basıldığı açısından...
Birileri, canı istediğinde bizi parmaklıyorsa, bari kimleirn parmakladığını bilmek açısından....
En azından bunu bilmeye hakkımız var dimi!

Köpek ve Çocuk

Saylan'ı, Say-mak...

Herkesin bir görüşü vardır.
Herkes birilerini, birilerinin söylediklerini, birilerinin yaptıklarını sever...
En tabii özgürlük; sevme özgürlüğü...
Birileri istedi diye sevmekten vazgecermisiniz?
Birileri istedi diye birini sevmek zorunda olurmusunuz?
***
Türkan Saylan Hanım öldükten sonra, bazı medya kuruluşları cenazesine giden, gitmeyenin cetelesini tutup, halka teşhir ediyor...
Cenazeye gitmemeyi suçmuş gibi gösteriyolar. Hatta gitmeyen bazılarına mikrofunu uzatıp, mazeret beyan etmesini istiyorlar...
***
Kimmiş bu Merhume, ne yapmış, ne söylemiş bunu tartışmıyorum...
Kimisine göre iyi şeyler yapmış, kimisine göre kötü...
Ergenokun soruşturması için evi aranmasaydı, kaç kişi adını bu denli bilebilirdi ki?
***
Birini zorla sevmek, zorla saymak; ancak ve ancak darbe rejimlerinde, diktatörlüklerde olur...
Birini zorla sevdirmeye, saydırmaya çalışanların; nasıl bir yönetim istediklerinide anlamış oluyoruz böylece...

Maviş

Suyu Adımlamak


Ayrılığın Ölçüsü

Ayrılığın rengine boyanan güneş mi?
Kalan mı daha çok yanar, giden mi?
***
Sahi ayrılığın bir ölçüsü, standartı varmıdır?
Zaman mı bu ölçü?
Kaç saat?
Kaç gün?
Kaç ay?
Kaç yıl?
***
Yoksa mesafeyle mi ölçüyorsunuz ayrılığı?
Öyleyse sizce ölçü ne?
Başka bir ülke?
Başka bir şehir?
Aynı şehir ama başka bir ev?
***
Aynı ülke, aynı şehir, aynı evde olupta; aylardır ayrı kalan var mı?

Köylü Milletin Efendisidir?

Çok klişe bir laftır malumunuz. İlk Atatürk söylemiş, sonraları işi köylüye düşen başta oy avcısı politikacılar olmak üzere, köylüyle karşılaşan herkes söylemiş.
Aslında öylemi?
"Görünen köy ve köylü kılavuz istemez!"
Fikri Akyüz Takvim gazetesinde 1924 yürülüğe giren "Köy Kanunu"nu incelemiş.
İşte Miletin Efendisinin yapmakla zorunlu kılındığı bir kaç başlık:
- Köyün münasip bir yerinde herkes için kuyusu kapalı veya lağımlı bir hela yapmak...
- Her köyün bir başından öbür başına kadar çaprazlama iki yol yapmak.. (Bu madde açık değil...) - Köy yol üzerinde ise köy odası yanında ahırlı bir konuk odası yapmak...
- Ekine, mahsule ağaçlara zarar veren kuşları öldürmek...
***
Sahi nasıl oluyor "Efendilik"?
Hele hele "Milletin Efendisi" olmak...
Nasıl bi şey acep...
"Efendi" nasıl olunur; faydalı bi şeymidir şu "Efendilik"
Köylü ne faydasını görmüştür, bu zamana kadar...
Şehre inip, devlet kapısına gidince; kırmızı halımı serildi önüne.

Ne fayda

Ben kuruduktan sonra,
Değil damla;
Yağmur olup yağsan,
Ne fayda....

Savaşın Ortasında Çocuk Olmak!

Çocukluğunu bilemeden, savaşı bilmek!
Ne hatırlar şimdi ötelerde?
Dünya denince, oyun denince
Savaşla doğan, savaşla giden bebek!

Kedidir O Kedi!

Terketmedi Sevdan Beni...


Orman



Orkidelerin Muhteşem Görüntüleri


5D Canon Mark II. Mainly Nikon 105 mm. F 2,8 macro lens ve tamamen doğal ışık ile Orkidelerin muhteşem görüntüleri

Edep Ya Hu!

Eskiden tekkelerin girişlerinde asılı olurmuş "EDEP YA HU" lavzı...
Edep, bir toplumda örf, adet ve kural halini almış iyi tutum ve davranışlar veya bunları kazandıran bilgi anlamında kullanılan bir terim.
Bir kaç misal Atalarımızda edep konusun nasıl algılandığına dair...
Avrupalının ve içerdeki uşaklarının barbar dediği Osmanlı'nın inceliğine, "edebine" bir bakın...
***
Osmanlı’da sadaka taşları varmış, ihtiyacı olan sadaka taşının üzerindeki keseden, yabancı elçilerin de şaşkın şehadetleriyle, sadece ihtiyacı kadarını alırmış.
Aynı şey yolların üzerinde vakıflar tarafından kurulan konaklarda da uygulanır, yolcu eğer ihtiyacı varsa yatağının başucundaki keseden alabilirmiş. Binitine ücretsiz bakılır, ücretsiz üç gün yemek verilirmiş.
***
Eskiden “Kapıyı kapat!” denilmezmiş. Allah (c.c.) kimsenin kapısını kapatmasın diye düşünülürmüş. “Kapıyı ört, ya da sırla” denilirmiş. Kapının kapanmadan yavaşça örtülmesi edebdenmiş.
***

Lambayı söndür” demezlermiş. Allah (c.c.) kimsenin ışığını söndürmesin, “Lambayı dinlerdir” derlermiş. Lamba yakılmaz, uyandırılırmış. Uyuyan birisi uyandırılmak için sarsılmaz veya adı ile çağırilmazmış. “Agah ol erenler” derlermiş. Nezaket, incelik, edeb her işin başı imiş de ondan… Ona eren uyanık olurmuş. İnsanların sözü kesilmez, işaret ve işmar edilmez, fısıltılar, gizli konuşmalar hoş karşılanmazmış.

***
Hanımlar “Efendi” derlermiş beylerine, “siz” derlermiş.
Hanımefendiliklerini gösterirlermiş.
Gezerken yere yumuşak basılır, ses çıkarmamaya çalışılırmış.
Yerdeki haşerata basmamaya özen gösterdiği için, adı “Karınca basmaz Efendiye” çıkan insanlar varmış.
***
Kapıdan çıkarken arkasını dönmemek, geri geri çıkmak edebmiş.
Kapı eşiğindeki ayakkabılar, dışarıya doğru değil, içeriye doğru çevrilirmiş. “Git bir daha gelme!” der gibi değil de, “gitsen de ayağının yönü buraya dönük olsun” der gibi dizilirmiş.
Komşuya hatır soran sıra sıra terlikler, Ölçülü uzaklıkta yakın beraberlikler.” diye tarif eder Üstad N. Fazıl bu hali…
***
Eskiler “Edeb Ya Hu!” derler, Onu görüyor gibi yaşamaya çalışırlarmış. O varken başkasına bakmaz, Onu unutmuş gibi hallere girmezlermiş. Ezel ve Ebed Sultanı’nın huzurunda nasıl hareket edilmesi gerekiyorsa öyle hareket etmek isterlermiş. “Bizi takip eden, her halimizi perdesiz, engelsiz gören, şu anda bizim durumumuza bakan Allah var!” der gibi, o mânâyı hatırlatmak için her yere “Edeb Ya Hu!” yazarlarmış. “Allah’ın huzurunda edeb” demekmiş bu…

Güneşin vedası, feci kanatır....

Hüzünlü olur güneşin vedası
Hele de, kızıllık vurmuşsa denizi.
Kanarcasına,
kanatırcasına
gitsede;
yarın doğacağını bilmek güzel...
Ya gelmezse?
***
Sahi;
ya gelmezse?
ya, doğmazsa?
"Yeter gayri,
bu kaçınçı sabah,
kacıncı doğum sancısı"
derse?
***
Kıyamet senoryosu yazmıyorum...
O senaryolarıda pek sevmem .
Ölümün ciddiyetini bozuyor bence...
Biraz garip oldu dimi; kıyameti düşünmek, nasıl bozuyor ki ölümün ciddiyetini?
Aksine ölümü hatırlatması lazım değilmi?
***
Doğru haklısınız, ölümü hatırlatması lazım, hatta hatırlatıyordur da...
Her insanda ölümü hatırlamalı
Ama dostlar bir düşünün;
Bu kıyamet senaryoları öyle bir kaplamışki benliğimizi
Sanki sadece kıyamet koparsa ölecekmişiz gibi...
Haddinden fazla değer veriyoruz...
Sonuçta bir ölüm, bir yer değiştirme...
Kıyamet kopmasa hiç mi ölmeyeceğiz?
***
Eskimeyen, Eskilerimiz "Tevehhüm-ü Ebediyet" demişler bu hastalığın ismine.
Ebediyete kadar dünyaya kazık çakacağımızı sanma hastalığı.
Taki kıyamet kopana kadar...
***
Unutmayalım güneş bir gün doğmaya bilir...
Belki,
eşe, dosta,
kardaşa,
arakadaşa doğarda,
bizi pas geçebilir...

Rüyasında görmüş

Ergenekon sanıklarından biri, iddianamenin bir yerinde, başka bir Ergenekon sanığına, "rüyamda Atatürk'ü gördüm" diyor...
Bir telefon konuşması bu.Ak bir ata binmemiş hayır, mavi gözleri de çakmak çakmak değilmiş. Sarışın bir kurda benzeyip benzemediği anlaşılmıyor. Fakat "gençlik dönemindeki gibi" kalpaklıymış.Mareşal üniforması makbul değil demek ki, silindir şapka ve frak da uygun değil, "jaketatay" falan yaramaz, ille kalpaklı ve avcı ceketli olacak.Sanık, Atatürk'e "durum 1919'dan farklı değil" demiş, Atatürk de "farkındayım" diyerek onu doğrulamış.Yani 2009 yılında İstanbul işgal altında, devlet yıkılmış, ordu dağılmış, Yunan ordusu İzmir'e çıkmış ve içerilere doğru ilerlemekte...
Onlar farkındalar ama biz farkında değiliz.Sanık bu rüyanın çok etkisinde kalmış ve "yakında vatana hizmet etmeye başlamaya" karar vermiş! Vatana hizmet etmeye başlayınca da kendini kodeste bulmuş.
Buna da şükür... Bir başka Ergenekon sanığı gibi "Konya'dan, Mevlana türbesinden uzaya bir ışık yükselecek, Atatürk ona tutunarak aşağı inecek" de diyebilirdi! Kurban olayım... Bunlar memleketi kurtaracak, Atatürk'ün yetiştirmek istemiş olduğu çağdaş, ilerici, bilimi rehber edinmiş cumhuriyet çocukları...
Türkiye'yi gerilikten, hurafelerden, rüya gören sanığın gene aynı iddianamede yer alan deyimiyle "tesbihle mesbihle dolaşan p....'lardan, i....'lerden" kurtaracaklar!
Biz de belki beş yüzüncü kere yazalım: Atatürk'le bir sorunumuz yok. "Atatürkçülük adına yapılan ahmaklıklara" karşıyız.Anlayan anlıyor, anlamak istemeyen ya kafasızdır ya kötü yüreklidir.
Engin Ardıç - Sabah Gazatesi
yazının tamamı için tıkla

Kulübe

bir kulübesi olmalı insanın...
başını sokacak bir dört duvar,
bir hane değil kastım...
ama kapılı, ama kapısız
fakat illada ıssız,
bir kulübesi olmalı insanın...
***
tuncer

Sevgiliye İnanmak

Sevmek mi güzel, sevilmek mi?
Hangisinin adı AŞK?
Sevmenin mi?
Sevilmenin mi?
Sevmek mi, kıskanç yapar insanı ?
Sevilmeyi istemek mi?
Sevilmeyi istemek; bi hak mı?
İlla da sevmeli mi?
Sen seviyorsun diye...

Hamak Keyfi

Yaşlı Adam

Yaşlı bir bey, sabah erken evinden çıkmış, yolda ilerlerken, bir bisikletlinin kendisine çarpması ile yere yuvarlanmış ve hafif yaralanmış. Sokaktan geçenler yaşlı beyi hemen en yakın sağlık birimine ulaştırmışlar. Hemşireler, adamcağızın yarasına pansuman yapmışlar, ama ''biraz beklemesini ve röntgen çekerek her hangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini'' söylemişler. Yaşlı bey huzursuzlanmış, ''acelesi olduğunu ve röntgen çektirmek için beklemek istemediğini'' söylemiş. Hemşireler merakla acelesinin sebebini sormuş. Adamcağız da ''karım huzur evinde kalıyor her sabah onunla kahvaltı etmeye giderim,geç kalmak istemiyorum'' demiş. ''Karınızın, siz gecikince merak edeceğini düşünüyorsunuz herhalde'' demiş hemşire. Adam üzgün bir ifade ile ''ne yazık ki karım Alzheimer hastası ve benim kim olduğumu bilmiyor'' demiş. Hemşireler hayretle ''madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor neden hergün onunla kahvaltı yapmak için koşuşturuyorsunuz'' demişler. Adam buruk bir sesle ''ama ben onun kim olduğunu biliyorum'' ....

Hiderlez - Bubamara - Goran Bregovic

Ters Acı



Su ne ifade eder bu insana,
elbise ne anlatır,
ya zaman?
Saati geçtik, hangi günde, hatta yılda olduğunu biliyormu?
Ya dününü hatırlıyor mu?
Geçmişinden bu güne anımsadığı bir insan sureti, bir anı var mı?
***
Anne dediği kadının yüzünü, nefesini, sütünü, sesini; anımsıyor mu?
Sahi birisine anne dedi mi?
Bu kelimeyi kaç kere kullandı?
dudaklarından bu kelime bir kez olsun döküldü mü?
***
Yoksa hayat; çöpten bir kaç işe yarar bi şey bulup, öğünü atlatmak mı?
O'na üç beş kuruş verenler acıdıkları için mi veriyorlar?
Yoksa kokusundan kurtulmak için mi?
Ona hiç karşılıksız bi şey veren oldu mu hiç?
Acımadan,
tiksinmeden!
Sahi, annesi oldu mu hiç?
***
Benim telefon etmem lazım Edirne'ye...
...
Anneme...

Video, Trafik Kazası


Siz, uslu uslu, kenarda, kırmızı ışığı beklerken bile; olacaksa oluyor...

Yunuslar

Şiir dinletisi Yılmaz erdoğan "ETME"

Yılmaz Erdoğan; yüreğine, sesine sağlık....

Döngü

Çok değil, bundan bir kaç ay önce; sararıp kuruyordu tabiat...
Hüzün
Ayrılık
Ve ölüm kokuyordu...
***
Şimdiyse; hıderlezde geldi, her yer yemyeşil, rengarenk...
Şenlik
Kavuşma
Ve diriliş kokuyor...
***
Bir döngü; bir sene boyunca, bizlere en az birerkez ölümü ve dirilişi anlatıyor...
***
Ölüm var, herkes herşey ölüyor.
Topraktan gelen, muhakkak toprak oluyor...
Toprağa giden de, geri geliyor...
Ya bir çicek, bir gül olarak yada bir odun, bir ateş olarak...

Kuş bakışı ören yeri


İki Dünya

Aynı havayı soluyorlar ama farklı dünyalarda yaşıyorlar...

Sinirli veled

Gücü yetse, dövecek gibi...

Sarı


Peyzaj

Hoş olmuş...
Ama, keşke tekerleklerde arabaya uygun bir şekilde, telden olsaydı...
Gerçek tekerlek ve plastik sırıtmış...

Boru O!.. Boru!


"Boru" lafını, Türk Siyaset kelimolojisine, sn. CHP Başkanı Deniz Baykal kazandırdı.
İstek Vakfının arzisinde çıkan LAW silahları için "Law silahı diye bir şeyler, sanki büyük bir askerî tehdit teşkil edecekmiş gibi anlatılıyor. Anlaşılıyor ki bazıları, mermisi olmayan boru" dedi...
Sayın Baykal demogoji yapıp silahları küçümsemeye çalışıyor.
Aynen bir zamanlar sayın Erbakanın Susurluk için fasa fiso deyip olayı küçümsemesi gibi...
Sayın Baykal'ın sözlerini irdeleyecek olursak;
Doğru bu silahlar belki askeri tehdit oluşturmuyo olabilir, bu silahlarla tanklı, tüfekli, uçaklı vs bir nizami orduya bi şey yapmazsınız...
Ama unutmayın hedefte Türk Silahlı Kuvvetleri değil ki...
Darbe planlayıcıları çeşitli kazılarla ve baskınlarla bulunan bu silahlarla, TSK'ya karşı mücadele etmeyi planlamıyorlar...
Aksine, Ordunun darbe yapmasına zemin hazırlamak istiyorlar.
Darbe Orduya karşı yapılmaz...
Darbeleri Ordu yapar...
***
Bu boru öyle bir boru ki; sayın Başbuğ geçen gün tvde açıkladı "200 metrede 30 cm'lik zırhı deler" dedi.
Allah muhafaza biri elinde bu "borulardan" mermili olanıyla meclise CHP oturumuna girse; sayın Baykal, milletvekillerini sakinleştirmek için, "KORKMAYIN BORU O!... BORU" mu diyecek?

Bahar çicekleri

Masaüstüne yerleştirin, bilgisayarınız çicek açsın...

Sanatcı, Devlet, Millet

Tradejik sanatçı ölümlerinde, hep gündeme bu vardır.
Devlet sanatçıya sahip çıkmıyor mealinde yorumlar sıralanır, cenaze törenini süsleyen, sanatçılar tarafından...
Devletin sanatçıya sahip çıkması söylenir ama bunun nasıl olaçağı bir türlü dile getirilmez..
Bunların çoğuda solculuktan falan dem vurup, ilk fırsatta devlete küfredenlerdir aslında..
***
Ben bu söylemlerin çoğuna karşıyım.
Neden devletin; sanatçıya sahip çıkm agibi bir zorunluluğu olsun ki?
Sanatçının devlet karşısında normal vatandaştan farkı ney,
Onlar zaten farklı doğmuşlar,
Bu farklılığıda bu milet severek onlara göstermiş...
Bu farklılığı değerlendiremeyip, ilerde bu farklılığın biteçeğini düşünememişlerse bizim suçumuz ne?
Ağustos böçeği, karınca misali...
***
Dizilerden bir sanatçı kaç para alıyor?
Bu işin piyasasıda hiç bu kadar tatlı olmamamıştı hani...
Ama hala hep sanatçıların fakirlik edebiyatı yapılır...
Hep bi şeyler almaya alışmışlardır çünkü...
Şimdiye kadar ne kazandılarsa; şöhret, para; sanki bizim için kazandılar...
Biri ölmeye görsün; hemen devlet suçlu...
***
Arkadaşları banklar tarafından sıkıştırılıyor.
dert olan para 20 milyar.
arkadaşlarına bir iki dizide iş bulsalar, en fazla bir ayda mesela çözülecek...
Olurmu devlet yardım etsin...
Asgari üçrete talim eden emekcinin ödediği vergilerden, beyelerin kredi kartları ödensin..
Beyler sırada neler neler var biliyormusunuz devletin sahip çıkması gereken...
Siz bari gölge etmeyin...
***
Önce siz bi düşünün, ne yaptınız bu millet için, bu devlet için...
Şöhret olmaktan başka...
***
Gerçek sanatçılara lafımız yok; sürçü lisan ettiysek afola

Venedik, Gondol


Söz Savunmanın!

Türbana farklı bir bakış açısı!

Yağmur ve Laleler

Cim Bom Bom'lu Lale


1 motor, 8 kişi!

iki aile çoluk çombalak bir motorda...
Toplam 8 kişi!

Tutmak

Hayatta tutmak, hayata tutunmak....