Sigara yasağı ve Medya
Mevlana'dan
berceste, Hz. Mevlana***
meseleyi kavramak,
meseleyi dert, derdi mesele edinmek
lafta değil, baştadır!
Eski
duvar kağıdı, resimeskimiş
deniz, rüzgar, dalga
ne değdiyse, bi şeyler alıp götürmüş
selam verdiği, bi şeyler koparmış
***
almadan vermek "Allah'a" mahsus
ayakta kalabilmek için bi şeyler vermek
galiba bu sadece, eskimeyi biraz yavaşlatıyor.
var olabilmek için vere vere, var olan tükeniyor.
***
romantik takılacak olsak;
neler neler yaşanmıştır bu teknede
ne hatıraları vardır şimdi...
çok mu umurunda acaba?
kimleri taşıdı
kimler kuçağına sığındı
kimler için dalgaları göğüsledi
hatıralarıyla teselli buluyormu acaba bu tekne
***
sahi teselli, ne işe yarar?
şifalı bi şey midir?
yemeklerden önce mi , sonra mı alınması lazım?
***
var mı ilacı eskimenin?
sadece madde değil,
sadece vücudu olanlar değil.
bazen duygularda eskimiyor mu?
eski aşklara "ex aşkım" demek bile moda oldu
hep yeniler değil ya bazen eskilerde moda olur?
***
kim eskimiyor ki bu dünya
yada neler neler eskiyip gitmedi mi
***
baki kalan bu gök kubbede
sadece; "Allah'ın Kelamı"
değilmi?
Kokoreç...
resimHayyam'dan
berceste, HayyamEy beni öldü diye bilen ahmak,
Nur Hakk’ın nuru, ten ise toprak
Hak nurunu aldı, ten yine toprak
Ömer HAYYAM
Anteni nereye dikmeli?
komik, yurdum insanı Yer Cibalikapı civarlarındaki Emir Buhari Tekkesi.
***
Yatanlarada saygısızlık etmek istemiyorum ama burada daha iyi çekiyor anlaşılan...
Öyle değil mi; anten dediğin alet mümkün olduğunca yüksek bi yere konuşlandırılır...
Eleman dört duvarın ortasına, birde kazarak bi çukura koymuş...
İşini yapıyor, çekiyor ki; dimdik ayakta...
***
Acaba o antenle ne seyrediyor desem?
Yobazlık
Nedir yobazlık? Nedir bağnazlık?
Bir zamanlar Ahmet İnam çok güzel tanımlamıştı:" Yobazlar dünyayı boydan boya ikiye ayırırlar. Bizimkiler ve onlar..."
Bir de...
En büyük yanılgımız okumanın, öğrenmenin yobazlığa engel olduğunu sanmak, yobazların cahiller olduğunu sanmamızdır.
Okur yobazlar, bol bol yazan yobazlar vardır.Ama sürekli kendilerini haklı kılmak için okur, yazar yobazlar.
Bir de...
Bana sorarsanız...
Vazgeçtim gündüzlerinden...
Gece kafayı yastığa koyunca hemen uyumayıp kendilerine "nereden geldik, nereye gidiyoruz?" diye sorsalar...
Biraz kuşkulanıp sorgulasalar bildiklerini, öğrendiklerini, fikirlerini...
Düşünce ve inanç tembelliklerini biraz olsun terk etmeyi göze alsalar...
Belki o zaman yavaş yavaş kalkmaya başlar yobazlığın karanlık örtüsü!
(Haşmet Babaoğlu 6-6-209 Sabah)
***
Eh, asıl cahilin okumuşundan korkacaksın Haşmet Abi...
Bunlara göre tek yön vardır, tek fikir, tek renk, tek ses...
Yobaz dediğin kişi başka sese, başka fikire katlanmaz...
Kim yobaz öğrenmek istersen, basacaksın damarına; nasırına basılmış gibi viyaklıyorsa bilki tamyerine bastın. Aha o çıyaklayan adam yobaz...
Bunlar tek damardan beslenirler, tek boyadan sürerler fazla allı güllü, renkli olursa hoşlanmazlar...
Ondandır bizim memelekete onca yıldan sonra geldi renkli ekran, çoklu kanal...
Nasırlarına bastığı içindir Rahmetli Özal'a yobaz demeleri; ne işimiz vardı ki bizim; renkli ekranla, birden çok kanalla...
Bu yüzden senelerdir katlanamadırlar, demokrasiye, çok partili hayata...
İkide bir kapatmıyorlar mı, partileri, demokrasiyi...
Bir zamanlar Ezanın bile Arapça okunmasına, bir başka dile tahammül edememişlerdi.
Tek ses olacaktı herşey..
Tek dil...
Türkçeleştirdiler ezanı...
Orijinal dilinde ezan ancak, çok partili döneme geçince mümkün olabildi...
Hala o yarası kanayanlar var bu memlekette...
***
Onlara göre kapatacağız sınırları...
Ne turist girecek içeri..
Ne de bir vatan evladı uzatacak kafasını sınırdan dışarı...
Kendi yağımızla kavrulacakmışık...
Biz bize yetermişik...
Eh o zaman sen önden buyur usta...
Biz seni tutmayalım..
Micro düzeyde, bize bi göster.
Sen önce kendi kendine yetebildiğini bi ispatla bize...
Sen kendini kurtar...
Bize gölge etme yeter...
***
Bizim kurtuluşumuz, sizden kurtulduğumuz gündür...
Darbe yapmayın başka ihsan istemez...
Hayırlı Olsun!
futbolMayın
Bir mayın yaygarasıdır gidiyor...
Tam eskilerin dediği gibi "at izi, it izine karışmış" durumda...
Her kes bi şey konuşuyor...
Ne çok da mayın mütehassasımız varmış...
Bu arada, ben denizde askerde bayağı uğraşmıştım bu mayın denen başbelasıyla, o yüzden talimliyim bu konuya yani...
***
Birileri "temizlensin" diyor.
Birileri "yok olmaz, böyle iyi dokunmayın" diyor...
Birileri "temizlensin ama, onlar temizlemisin" diyor...
Birileri "verin bana bir kaç asker temizleyip geleyim" diyor. Emeklilik canına tak etmiş adamın, az gaz verseniz, hanımın elektrikli süpürgesini kapıp, bodozlama dalacak sınıra; temizlemeye...
***
Bizde Sn. Erbakan dediği gibi diyelim dostlar; "bunların hepsi fasa fiso"...
***
Mesela mayın meselesi değil...
Tamam topraklar birinci sınıf tarım arizisi
Olsun...
Kime ait bu toprak?
Hazineye.
Devlet her verimli toprağı tarıma açtıda bi burası mı kaldı?
Muhalefet neden yaygara koparıyor...
Mayın temizlemek maksadıyla bu toprak yabancıya kiralanacak, peşkeş çekilecek diye...
Yapancıya kiralanan, satılan, peşkeş çekilen hiç mi yer olmadı Türkiyede?
Bu kadar yaygara koptu mu?
Muhalefet hangisinde, meclisi basmaya kadar götürdü işi?
***
Siz asıl sebebi görmek için başınızı kaldırın ve biraz ileriye bakın...
Asıl mesela ileride...
Mesele "Suriye"
***
Hangi komşumuzla şimdiye kadar iyi geçinmişiz, adam gibi tiçaret yapmışız ki?
Haritayı açın bi bakın ve cevap verin...
Bulgaristanla mı?
Yunanistan?
Ermenistan
Irak?
İran?
Suriye?
***
Yapmadık, yaptırmadılar, yaptırmazlar...
***
İki halka bayramı bile zehir ettiler...
Tel örgüler arkasında bayramlaştı akrabalar...
Ne ticareti; bunlar öpüşmeyi, selamlaşmayı bile yasakladılar, akrabalar arasında...
***
Ne derdimiz vardı bizim Suriye Halkıyla?
Ya da onların bizimle...
Ne zaman kavga ettik biz?
Ne zaman küstük?
Ne tavuğumuza kış dediler
Nede köpeklerine hoşt dedik...
Neden döşendi bunca mayın iki sınır arasına
***
Asıl eşkiya, asıl ölüm Irak tarafından geliyor yıllar boyunca.
Neden orada yok bu mayınlar.
Sınır yol geçen hanı gibi.
Canları istediğinde 200 - 300 kişi gelip, ağır silahlarla karakol bile basıyorlar.
Neden, savaşın olduğu yerde, ölümü engelemek için yok bu mayınlardan...
Yoksa sizin mayınlarınız dostluğu, akrabalığı, ticareti engelemek için mi?
***
Ne güzel demiş büyük ozan Ahmet Arif:
Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
Karşıyaka köyleri, obalarıyla
Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
Komşuyuz yaka yakaya
Birbirine karışır tavuklarımız
Bilmezlikten değil,
Fıkaralıktan
Pasaporta ısınmamış içimiz
Budur katlimize sebep suçumuz,
Gayrı eşkiyaya çıkar adımız
Kaçakçıya
Soyguncuya
Hayına...
Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki...
Side
resimBu tarihi unutmamak!
Bu tarih 27 mayıs. Artık kanıksanmış olan; bir başbakanın " başbakan olmaktan" dolayı

Saylan'ı, Say-mak...
Herkesin bir görüşü vardır.
Herkes birilerini, birilerinin söylediklerini, birilerinin yaptıklarını sever...
En tabii özgürlük; sevme özgürlüğü...
Birileri istedi diye sevmekten vazgecermisiniz?
Birileri istedi diye birini sevmek zorunda olurmusunuz?
***
Türkan Saylan Hanım öldükten sonra, bazı medya kuruluşları cenazesine giden, gitmeyenin cetelesini tutup, halka teşhir ediyor...
Cenazeye gitmemeyi suçmuş gibi gösteriyolar. Hatta gitmeyen bazılarına mikrofunu uzatıp, mazeret beyan etmesini istiyorlar...
***
Kimmiş bu Merhume, ne yapmış, ne söylemiş bunu tartışmıyorum...
Kimisine göre iyi şeyler yapmış, kimisine göre kötü...
Ergenokun soruşturması için evi aranmasaydı, kaç kişi adını bu denli bilebilirdi ki?
***
Birini zorla sevmek, zorla saymak; ancak ve ancak darbe rejimlerinde, diktatörlüklerde olur...
Birini zorla sevdirmeye, saydırmaya çalışanların; nasıl bir yönetim istediklerinide anlamış oluyoruz böylece...
Ayrılığın Ölçüsü
resim Ayrılığın rengine boyanan güneş mi?
Kalan mı daha çok yanar, giden mi?
***
Sahi ayrılığın bir ölçüsü, standartı varmıdır?
Zaman mı bu ölçü?
Kaç saat?
Kaç gün?
Kaç ay?
Kaç yıl?
***
Yoksa mesafeyle mi ölçüyorsunuz ayrılığı?
Öyleyse sizce ölçü ne?
Başka bir ülke?
Başka bir şehir?
Aynı şehir ama başka bir ev?
***
Aynı ülke, aynı şehir, aynı evde olupta; aylardır ayrı kalan var mı?
Köylü Milletin Efendisidir?
Çok klişe bir laftır malumunuz. İlk Atatürk söylemiş, sonraları işi köylüye düşen başta oy avcısı politikacılar olmak üzere, köylüyle karşılaşan herkes söylemiş.
Aslında öylemi?
"Görünen köy ve köylü kılavuz istemez!"
Fikri Akyüz Takvim gazetesinde 1924 yürülüğe giren "Köy Kanunu"nu incelemiş.
İşte Miletin Efendisinin yapmakla zorunlu kılındığı bir kaç başlık:
- Köyün münasip bir yerinde herkes için kuyusu kapalı veya lağımlı bir hela yapmak...
- Her köyün bir başından öbür başına kadar çaprazlama iki yol yapmak.. (Bu madde açık değil...) - Köy yol üzerinde ise köy odası yanında ahırlı bir konuk odası yapmak...
- Ekine, mahsule ağaçlara zarar veren kuşları öldürmek...
***
Sahi nasıl oluyor "Efendilik"?
Hele hele "Milletin Efendisi" olmak...
Nasıl bi şey acep...
"Efendi" nasıl olunur; faydalı bi şeymidir şu "Efendilik"
Köylü ne faydasını görmüştür, bu zamana kadar...
Şehre inip, devlet kapısına gidince; kırmızı halımı serildi önüne.
Savaşın Ortasında Çocuk Olmak!
Orkidelerin Muhteşem Görüntüleri
video5D Canon Mark II. Mainly Nikon 105 mm. F 2,8 macro lens ve tamamen doğal ışık ile Orkidelerin muhteşem görüntüleri
Edep Ya Hu!
Eskiden tekkelerin girişlerinde asılı olurmuş "EDEP YA HU" lavzı...
Edep, bir toplumda örf, adet ve kural halini almış iyi tutum ve davranışlar veya bunları kazandıran bilgi anlamında kullanılan bir terim.
Bir kaç misal Atalarımızda edep konusun nasıl algılandığına dair...
Avrupalının ve içerdeki uşaklarının barbar dediği Osmanlı'nın inceliğine, "edebine" bir bakın...
***
Osmanlı’da sadaka taşları varmış, ihtiyacı olan sadaka taşının üzerindeki keseden, yabancı elçilerin de şaşkın şehadetleriyle, sadece ihtiyacı kadarını alırmış.
Aynı şey yolların üzerinde vakıflar tarafından kurulan konaklarda da uygulanır, yolcu eğer ihtiyacı varsa yatağının başucundaki keseden alabilirmiş. Binitine ücretsiz bakılır, ücretsiz üç gün yemek verilirmiş.
***
Eskiden “Kapıyı kapat!” denilmezmiş. Allah (c.c.) kimsenin kapısını kapatmasın diye düşünülürmüş. “Kapıyı ört, ya da sırla” denilirmiş. Kapının kapanmadan yavaşça örtülmesi edebdenmiş.
***
“Lambayı söndür” demezlermiş. Allah (c.c.) kimsenin ışığını söndürmesin, “Lambayı dinlerdir” derlermiş. Lamba yakılmaz, uyandırılırmış. Uyuyan birisi uyandırılmak için sarsılmaz veya adı ile çağırilmazmış. “Agah ol erenler” derlermiş. Nezaket, incelik, edeb her işin başı imiş de ondan… Ona eren uyanık olurmuş. İnsanların sözü kesilmez, işaret ve işmar edilmez, fısıltılar, gizli konuşmalar hoş karşılanmazmış.
***
Hanımlar “Efendi” derlermiş beylerine, “siz” derlermiş.
Hanımefendiliklerini gösterirlermiş.
Gezerken yere yumuşak basılır, ses çıkarmamaya çalışılırmış.
Yerdeki haşerata basmamaya özen gösterdiği için, adı “Karınca basmaz Efendiye” çıkan insanlar varmış.
***
Kapıdan çıkarken arkasını dönmemek, geri geri çıkmak edebmiş.
Kapı eşiğindeki ayakkabılar, dışarıya doğru değil, içeriye doğru çevrilirmiş. “Git bir daha gelme!” der gibi değil de, “gitsen de ayağının yönü buraya dönük olsun” der gibi dizilirmiş.
“Komşuya hatır soran sıra sıra terlikler, Ölçülü uzaklıkta yakın beraberlikler.” diye tarif eder Üstad N. Fazıl bu hali…
***
Eskiler “Edeb Ya Hu!” derler, Onu görüyor gibi yaşamaya çalışırlarmış. O varken başkasına bakmaz, Onu unutmuş gibi hallere girmezlermiş. Ezel ve Ebed Sultanı’nın huzurunda nasıl hareket edilmesi gerekiyorsa öyle hareket etmek isterlermiş. “Bizi takip eden, her halimizi perdesiz, engelsiz gören, şu anda bizim durumumuza bakan Allah var!” der gibi, o mânâyı hatırlatmak için her yere “Edeb Ya Hu!” yazarlarmış. “Allah’ın huzurunda edeb” demekmiş bu…
Güneşin vedası, feci kanatır....
duvar kağıdıHüzünlü olur güneşin vedası
Hele de, kızıllık vurmuşsa denizi.
Kanarcasına,
kanatırcasına
gitsede;
yarın doğacağını bilmek güzel...
Ya gelmezse?
***
Sahi;
ya gelmezse?
ya, doğmazsa?
"Yeter gayri,
bu kaçınçı sabah,
kacıncı doğum sancısı"
derse?
***
Kıyamet senoryosu yazmıyorum...
O senaryolarıda pek sevmem .
Ölümün ciddiyetini bozuyor bence...
Biraz garip oldu dimi; kıyameti düşünmek, nasıl bozuyor ki ölümün ciddiyetini?
Aksine ölümü hatırlatması lazım değilmi?
***
Doğru haklısınız, ölümü hatırlatması lazım, hatta hatırlatıyordur da...
Her insanda ölümü hatırlamalı
Ama dostlar bir düşünün;
Bu kıyamet senaryoları öyle bir kaplamışki benliğimizi
Sanki sadece kıyamet koparsa ölecekmişiz gibi...
Haddinden fazla değer veriyoruz...
Sonuçta bir ölüm, bir yer değiştirme...
Kıyamet kopmasa hiç mi ölmeyeceğiz?
***
Eskimeyen, Eskilerimiz "Tevehhüm-ü Ebediyet" demişler bu hastalığın ismine.
Ebediyete kadar dünyaya kazık çakacağımızı sanma hastalığı.
Taki kıyamet kopana kadar...
***
Unutmayalım güneş bir gün doğmaya bilir...
Belki,
eşe, dosta,
kardaşa,
arakadaşa doğarda,
bizi pas geçebilir...
Rüyasında görmüş
Ergenekon sanıklarından biri, iddianamenin bir yerinde, başka bir Ergenekon sanığına, "rüyamda Atatürk'ü gördüm" diyor...
Bir telefon konuşması bu.Ak bir ata binmemiş hayır, mavi gözleri de çakmak çakmak değilmiş. Sarışın bir kurda benzeyip benzemediği anlaşılmıyor. Fakat "gençlik dönemindeki gibi" kalpaklıymış.Mareşal üniforması makbul değil demek ki, silindir şapka ve frak da uygun değil, "jaketatay" falan yaramaz, ille kalpaklı ve avcı ceketli olacak.Sanık, Atatürk'e "durum 1919'dan farklı değil" demiş, Atatürk de "farkındayım" diyerek onu doğrulamış.Yani 2009 yılında İstanbul işgal altında, devlet yıkılmış, ordu dağılmış, Yunan ordusu İzmir'e çıkmış ve içerilere doğru ilerlemekte...
Onlar farkındalar ama biz farkında değiliz.Sanık bu rüyanın çok etkisinde kalmış ve "yakında vatana hizmet etmeye başlamaya" karar vermiş! Vatana hizmet etmeye başlayınca da kendini kodeste bulmuş.
Buna da şükür... Bir başka Ergenekon sanığı gibi "Konya'dan, Mevlana türbesinden uzaya bir ışık yükselecek, Atatürk ona tutunarak aşağı inecek" de diyebilirdi! Kurban olayım... Bunlar memleketi kurtaracak, Atatürk'ün yetiştirmek istemiş olduğu çağdaş, ilerici, bilimi rehber edinmiş cumhuriyet çocukları...
Türkiye'yi gerilikten, hurafelerden, rüya gören sanığın gene aynı iddianamede yer alan deyimiyle "tesbihle mesbihle dolaşan p....'lardan, i....'lerden" kurtaracaklar!
Biz de belki beş yüzüncü kere yazalım: Atatürk'le bir sorunumuz yok. "Atatürkçülük adına yapılan ahmaklıklara" karşıyız.Anlayan anlıyor, anlamak istemeyen ya kafasızdır ya kötü yüreklidir.
Engin Ardıç - Sabah Gazatesi
yazının tamamı için tıkla
Kulübe
resimSevgiliye İnanmak
aşk - sevgi, karikatürYaşlı Adam
aşk - sevgiYaşlı bir bey, sabah erken evinden çıkmış, yolda ilerlerken, bir bisikletlinin kendisine çarpması ile yere yuvarlanmış ve hafif yaralanmış. Sokaktan geçenler yaşlı beyi hemen en yakın sağlık birimine ulaştırmışlar. Hemşireler, adamcağızın yarasına pansuman yapmışlar, ama ''biraz beklemesini ve röntgen çekerek her hangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini'' söylemişler. Yaşlı bey huzursuzlanmış, ''acelesi olduğunu ve röntgen çektirmek için beklemek istemediğini'' söylemiş. Hemşireler merakla acelesinin sebebini sormuş. Adamcağız da ''karım huzur evinde kalıyor her sabah onunla kahvaltı etmeye giderim,geç kalmak istemiyorum'' demiş. ''Karınızın, siz gecikince merak edeceğini düşünüyorsunuz herhalde'' demiş hemşire. Adam üzgün bir ifade ile ''ne yazık ki karım Alzheimer hastası ve benim kim olduğumu bilmiyor'' demiş. Hemşireler hayretle ''madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor neden hergün onunla kahvaltı yapmak için koşuşturuyorsunuz'' demişler. Adam buruk bir sesle ''ama ben onun kim olduğunu biliyorum'' ....
Ters Acı
elbise ne anlatır,
ya zaman?
Saati geçtik, hangi günde, hatta yılda olduğunu biliyormu?
Ya dününü hatırlıyor mu?
Geçmişinden bu güne anımsadığı bir insan sureti, bir anı var mı?
***
Anne dediği kadının yüzünü, nefesini, sütünü, sesini; anımsıyor mu?
Sahi birisine anne dedi mi?
Bu kelimeyi kaç kere kullandı?
dudaklarından bu kelime bir kez olsun döküldü mü?
***
Yoksa hayat; çöpten bir kaç işe yarar bi şey bulup, öğünü atlatmak mı?
O'na üç beş kuruş verenler acıdıkları için mi veriyorlar?
Yoksa kokusundan kurtulmak için mi?
Ona hiç karşılıksız bi şey veren oldu mu hiç?
Acımadan,
tiksinmeden!
Sahi, annesi oldu mu hiç?
***
Benim telefon etmem lazım Edirne'ye...
...
Anneme...
Video, Trafik Kazası
videoSiz, uslu uslu, kenarda, kırmızı ışığı beklerken bile; olacaksa oluyor...
Döngü
duvar kağıdı, resim Çok değil, bundan bir kaç ay önce; sararıp kuruyordu tabiat...
Hüzün
Ayrılık
Ve ölüm kokuyordu...
***
Şimdiyse; hıderlezde geldi, her yer yemyeşil, rengarenk...
Şenlik
Kavuşma
Ve diriliş kokuyor...
***
Bir döngü; bir sene boyunca, bizlere en az birerkez ölümü ve dirilişi anlatıyor...
***
Ölüm var, herkes herşey ölüyor.
Topraktan gelen, muhakkak toprak oluyor...
Toprağa giden de, geri geliyor...
Ya bir çicek, bir gül olarak yada bir odun, bir ateş olarak...