Sigara yasağı ve Medya


Medyanın ağzına sakız oldu yasak başlamadan günler önce...
Sigara yasağını iyice bi çiğnediler.
Ama kimin ağzında?
Sigaranın zararları,
İnsan vucuduna yaptığı tahribatlar
Günümüzün belalısı kanser hastalığının baş müsebbibi olması
İçenler kadar, aynı ortamda bulunan içmeyecenlerde yol açtığı zararlar.
Bunlar nedense medyanın ekseriyetinde hiç işlenmedi.
Bunun bir sigarayı bırakma fırsatı olduğu falan hiç vurgulanmadı.
Kamuoyu bu yönde yönlendirilmedi, aydınlatılmadı...
Etik metik su götüre...
***
Ne hikmetse hep yasak kelimesi üzerinde yoğunlaştılar...
Tiryakilerin derdi onları gerdi...
***
Acaba tiryakileri mi düşünüyorlardı?
Yoksa borazanını, gizliden gizliye öttürdükleri Sigara Kartellerini mi?
***
Bu konuda herkese mikrofon uzatılmıştı
içen
içmeyen
müşteri
mekan sahibi
herkese
sadece ve sadece
Sigara endüstrisine mikrofon uzatılmadı
??????????




Ölümde var!


ister
hamal ol
ister idol!
en son gideceğin yer
ayaklarının bastığı
yerin altı

Mevlana'dan

"Kim meseleyi iyi anlamışsa onun benzi daha sarıdır."
Hz. Mevlana

***
meseleyi kavramak,
derdi anlamak
meseleyi dert, derdi mesele edinmek
lafta değil, baştadır!
*tuncer*
*

Eski

eskimiş
deniz, rüzgar, dalga
ne değdiyse, bi şeyler alıp götürmüş
selam verdiği, bi şeyler koparmış
***
almadan vermek "Allah'a" mahsus
ayakta kalabilmek için bi şeyler vermek
galiba bu sadece, eskimeyi biraz yavaşlatıyor.
var olabilmek için vere vere, var olan tükeniyor.

***
romantik takılacak olsak;
neler neler yaşanmıştır bu teknede
ne hatıraları vardır şimdi...
çok mu umurunda acaba?
kimleri taşıdı
kimler kuçağına sığındı
kimler için dalgaları göğüsledi
hatıralarıyla teselli buluyormu acaba bu tekne
***
sahi teselli, ne işe yarar?
şifalı bi şey midir?
yemeklerden önce mi , sonra mı alınması lazım?
***
var mı ilacı eskimenin?
sadece madde değil,
sadece vücudu olanlar değil.
bazen duygularda eskimiyor mu?
eski aşklara "ex aşkım" demek bile moda oldu
hep yeniler değil ya bazen eskilerde moda olur?

***
kim eskimiyor ki bu dünya
yada neler neler eskiyip gitmedi mi
***
baki kalan bu gök kubbede
sadece; "Allah'ın Kelamı"
değilmi?

Yeşil ve Su...

Su yeşile çok yakışıyor...
Yaşamı, hayatı gösteriyor...
Müthiş bi ikili...

Mavi


Kokoreç...

Offffffff...
Nasılda canım çekti...
Şöyle ustasının elinde yemeyeli çok oldu bu mübareği...
***
İlla İstanbul'a gitmek, "şimdi İstanbulda olmak" mı lazım....

Hayyam'dan

Ey beni öldü diye bilen ahmak,
Nur Hakk’ın nuru, ten ise toprak
Hak nurunu aldı, ten yine toprak

Ömer HAYYAM

Sarı... ve mor


Anteni nereye dikmeli?

Yer Cibalikapı civarlarındaki Emir Buhari Tekkesi.
***
Yatanlarada saygısızlık etmek istemiyorum ama burada daha iyi çekiyor anlaşılan...
Öyle değil mi; anten dediğin alet mümkün olduğunca yüksek bi yere konuşlandırılır...
Eleman dört duvarın ortasına, birde kazarak bi çukura koymuş...
İşini yapıyor, çekiyor ki; dimdik ayakta...
***
Acaba o antenle ne seyrediyor desem?

Kırmızı.... ve sarı


Yobazlık

Nedir yobazlık? Nedir bağnazlık?
Bir zamanlar Ahmet İnam çok güzel tanımlamıştı:" Yobazlar dünyayı boydan boya ikiye ayırırlar. Bizimkiler ve onlar..."
Bir de...
En büyük yanılgımız okumanın, öğrenmenin yobazlığa engel olduğunu sanmak, yobazların cahiller olduğunu sanmamızdır.
Okur yobazlar, bol bol yazan yobazlar vardır.Ama sürekli kendilerini haklı kılmak için okur, yazar yobazlar.
Bir de...
Bana sorarsanız...
Vazgeçtim gündüzlerinden...
Gece kafayı yastığa koyunca hemen uyumayıp kendilerine "nereden geldik, nereye gidiyoruz?" diye sorsalar...
Biraz kuşkulanıp sorgulasalar bildiklerini, öğrendiklerini, fikirlerini...
Düşünce ve inanç tembelliklerini biraz olsun terk etmeyi göze alsalar...
Belki o zaman yavaş yavaş kalkmaya başlar yobazlığın karanlık örtüsü!
(Haşmet Babaoğlu 6-6-209 Sabah)
***
Eh, asıl cahilin okumuşundan korkacaksın Haşmet Abi...
Bunlara göre tek yön vardır, tek fikir, tek renk, tek ses...
Yobaz dediğin kişi başka sese, başka fikire katlanmaz...
Kim yobaz öğrenmek istersen, basacaksın damarına; nasırına basılmış gibi viyaklıyorsa bilki tamyerine bastın. Aha o çıyaklayan adam yobaz...
Bunlar tek damardan beslenirler, tek boyadan sürerler fazla allı güllü, renkli olursa hoşlanmazlar...
Ondandır bizim memelekete onca yıldan sonra geldi renkli ekran, çoklu kanal...
Nasırlarına bastığı içindir Rahmetli Özal'a yobaz demeleri; ne işimiz vardı ki bizim; renkli ekranla, birden çok kanalla...
Bu yüzden senelerdir katlanamadırlar, demokrasiye, çok partili hayata...
İkide bir kapatmıyorlar mı, partileri, demokrasiyi...
Bir zamanlar Ezanın bile Arapça okunmasına, bir başka dile tahammül edememişlerdi.
Tek ses olacaktı herşey..
Tek dil...
Türkçeleştirdiler ezanı...
Orijinal dilinde ezan ancak, çok partili döneme geçince mümkün olabildi...
Hala o yarası kanayanlar var bu memlekette...
***
Onlara göre kapatacağız sınırları...
Ne turist girecek içeri..
Ne de bir vatan evladı uzatacak kafasını sınırdan dışarı...
Kendi yağımızla kavrulacakmışık...
Biz bize yetermişik...
Eh o zaman sen önden buyur usta...
Biz seni tutmayalım..
Micro düzeyde, bize bi göster.
Sen önce kendi kendine yetebildiğini bi ispatla bize...
Sen kendini kurtar...
Bize gölge etme yeter...
***
Bizim kurtuluşumuz, sizden kurtulduğumuz gündür...
Darbe yapmayın başka ihsan istemez...

Hayırlı Olsun!


Frank Rijkaard, Galatasarayla 2 Yıllık sözleşme imzaldı.
46 yaşında.
2000 Avrupa kupasınd aHollanda milli takımın başındaydı.
Galatasaraya gelmeden önce 5 yıl Barceleno'yu çalıştırdı. Barceleno'la birlikte 2 lig kupası bir İspanya Süper kupası ve birde Şampiyonlar ligi şampiyonluğu yaşamış bir hoca.
Kariyeri, bilgisi tartışılamaycak büyüklükte.
Gerçi bizim çok bilmişlerimiz tv ekranlarından bol bol tartışırlar.
Kariyerleri değil Barceleno gibi bir klüpte çalışmaya, Barceleno'nun kapısındna içeri girmeye yetmeycek adamlar şimdiden ahkam kesmeye başlarlar.
Kendileirnin bir türlü beceremdiği takım çalıştırma ve çalıştırdıkları takımd abaşarılı olma işini en iyi kendilerinin bildiğini sanan zavallı tv şebekleri...
Misal mi?
Kime sorsanız en iyi yorumcu; Rıdvan Dilmen diyecektir.
Bi araştırın bakalım, Rıdvan Hoca ( çok bi hocalık kariyeri varmış gibi ona böyle sesleniyorlar ekranda) kaç takım çalıştırdı ve başarılı oldu.
Bundanda geçtim kaç takımı çalıştırmaya başladıda kovulmadan sezonu bitirdi?
***
Neyse bunları boş verelim.
Çünkü biz ne dersek boş, onlar yine ekranda çaka satmaya devam edecekler.
Yine konuşmadan duramaycağım, ağızlarına pelsenk ettikleri, çırak çıkardıkları hocalara bi bakarmısınız!
Hiddink
Löw
Del Besgue
Lucescu
Aragones
Tigana
Parreria
Zico
vs....
Bi de çok bilenlerin kariyerine bi bakın...
Hıncal Uluç
Haşmet Babaoğlu
Rıdvan Dilmen
Hakan Ünsal
Sergen Yalçın
Erman Toroğlu
Ahmet Çakar
vs...
Bunların içinde topa vurmamış adamlar bile var.
Futbolcu psikolojisinden, takım olgusundan, taktikten, teknikten bahsediyorlar
***
Son söz Trabzon Spor'a
Çok mu aramışlar Samet Aybaba'yı?
Senelerdir takım çalıştırır bu ligte, en büyük başarısı çalıştırdığı takımlarla kümede kalabilmek ( bu sezon kendi takımının değilde, bir diğer maçtaki bir oyuncunun gol atıp takımını kazandırmasıyla kümede kalabildi) olan bir adamdan şampiyonluk beklemek.
Sampiyonluk, çalışma taktik vs yanında; bir inanma işi, top yekun camiayla bir heyecan yakalama işi.
Samet Aybaba'mı yapacak bu işi
Laz aklı işte, neylersin!

Mayın

Bir mayın yaygarasıdır gidiyor...
Tam eskilerin dediği gibi "at izi, it izine karışmış" durumda...
Her kes bi şey konuşuyor...
Ne çok da mayın mütehassasımız varmış...
Bu arada, ben denizde askerde bayağı uğraşmıştım bu mayın denen başbelasıyla, o yüzden talimliyim bu konuya yani...
***
Birileri "temizlensin" diyor.
Birileri "yok olmaz, böyle iyi dokunmayın" diyor...
Birileri "temizlensin ama, onlar temizlemisin" diyor...
Birileri "verin bana bir kaç asker temizleyip geleyim" diyor. Emeklilik canına tak etmiş adamın, az gaz verseniz, hanımın elektrikli süpürgesini kapıp, bodozlama dalacak sınıra; temizlemeye...
***
Bizde Sn. Erbakan dediği gibi diyelim dostlar; "bunların hepsi fasa fiso"...
***
Mesela mayın meselesi değil...
Tamam topraklar birinci sınıf tarım arizisi
Olsun...
Kime ait bu toprak?
Hazineye.
Devlet her verimli toprağı tarıma açtıda bi burası mı kaldı?
Muhalefet neden yaygara koparıyor...
Mayın temizlemek maksadıyla bu toprak yabancıya kiralanacak, peşkeş çekilecek diye...
Yapancıya kiralanan, satılan, peşkeş çekilen hiç mi yer olmadı Türkiyede?
Bu kadar yaygara koptu mu?
Muhalefet hangisinde, meclisi basmaya kadar götürdü işi?
***
Siz asıl sebebi görmek için başınızı kaldırın ve biraz ileriye bakın...
Asıl mesela ileride...
Mesele "Suriye"
***
Hangi komşumuzla şimdiye kadar iyi geçinmişiz, adam gibi tiçaret yapmışız ki?
Haritayı açın bi bakın ve cevap verin...
Bulgaristanla mı?
Yunanistan?
Ermenistan
Irak?
İran?
Suriye?
***
Yapmadık, yaptırmadılar, yaptırmazlar...
***
İki halka bayramı bile zehir ettiler...
Tel örgüler arkasında bayramlaştı akrabalar...
Ne ticareti; bunlar öpüşmeyi, selamlaşmayı bile yasakladılar, akrabalar arasında...
***
Ne derdimiz vardı bizim Suriye Halkıyla?
Ya da onların bizimle...
Ne zaman kavga ettik biz?
Ne zaman küstük?
Ne tavuğumuza kış dediler
Nede köpeklerine hoşt dedik...
Neden döşendi bunca mayın iki sınır arasına
***
Asıl eşkiya, asıl ölüm Irak tarafından geliyor yıllar boyunca.
Neden orada yok bu mayınlar.
Sınır yol geçen hanı gibi.
Canları istediğinde 200 - 300 kişi gelip, ağır silahlarla karakol bile basıyorlar.
Neden, savaşın olduğu yerde, ölümü engelemek için yok bu mayınlardan...
Yoksa sizin mayınlarınız dostluğu, akrabalığı, ticareti engelemek için mi?
***
Ne güzel demiş büyük ozan Ahmet Arif:

Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
Karşıyaka köyleri, obalarıyla
Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
Komşuyuz yaka yakaya
Birbirine karışır tavuklarımız
Bilmezlikten değil,
Fıkaralıktan
Pasaporta ısınmamış içimiz
Budur katlimize sebep suçumuz,
Gayrı eşkiyaya çıkar adımız
Kaçakçıya
Soyguncuya
Hayına...

Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki...

Side

Yaz geldi...
Bu seferde, turist yok...
Bir var, bir yok.
Bir artı, bir eksi...
Topla, çıkar...
Elde var sıfır...
Ama yine de "Yaz Geldi"...

Bu tarihi unutmamak!

Bu tarih 27 mayıs. Artık kanıksanmış olan; bir başbakanın " başbakan olmaktan" dolayı

asılması. Bakanlarının hakeza "hükümette bakan"olmaktan dolayı asılması. Cumhur başkanın "yaşından" dolayı! ipten yırtması trajesinden, komedisinden bahsetmeyeceğim...
Pek konuşulmayandan, halkın pek bilmediği bazı şeylerden bahsedeceğim. Bu ihtilallerin miladi olan 27 Mayısta darbe hem Hükümete, hemde Orduya yapılmıştır, Ordu tarafından...
İhtilalden önceki Genlekurmay başkanıda Rüştü Erdelhun'unYassıadada yargılanmış, işkence görmüştür!
Kim tarafından?
Suçu neydi?
****
Bu darbede tam 7 200 asker emekli edilmiştir
Bu sayıyı biraz daha açayım sizlere;
Ordudaki generallerin yüzde 90'ının,
albayların yüzde 75'inin,
yarbayların yüzde 50'sinin
ve binbaşıların yüzde 30'unun askeriye ile ilişiği kesilmişti.
O an için Türk ordusunun yönetim kadrosu...
Suçları ney peki?
Suçlayan kim?
***
Yeniden sayıya dönelim; 7 200 üst düzey asker... Bir orduda bu kadar sayıda üst düzey askeri emekli etmek basit bi şey değil.
Savunma strajeleri açısından ne kadar yanlış olduğunu, izanı alan herkes anlar...
Vatan için yapılmıştı dimi bu darbe ve sonuçundaki yargılamalar, emeklilikler...
Suçlu kim?
: Hükümet ve Ordu...
Suçlayan kim ?
: Ordu...
Kafanız karıştı dimi...
***
Biraz yardımcı olayım...
İşin sırrı rakamlarda...
Birden yapılan 7 200 emeklilik; bunların tazminatları ve emekli maaşları altından nasıl kalkılacaktı?
İşte buarada devreye, dünyayadaki her noktaya demekrosi götürmeye çalışan ABD giriyor!
Hürriyet gazetesinde, 5 Temmuz 1960 tarihinde çıkan bir haber, herşeyi aydınlatıyor.
"Amerika, 1 milyar liralık yardım yaptı. Anlaşma dün imzalandı. 500 milyon Milli Savunma'ya, 200 milyon diğer işlere harcanacak. Milli inkılabımızı her vesile ile desteklemekte olduğunu belirten ABD, hükümetimize yardımlarını artırmaktadır.''
Darbenin arkasındaki parmak nerede?
düğme nerede?
kim bastı?
Şimdi biraz aydınlandımı...
Bir not daha; aynı dönemde Yunanistanda ordusunu gençleştirme kararı almıştı...
***
İşte bu yüzden önemli bu tarih...
Ülkede nelerin ne zaman değiştiği açısından...
Ne zamandan beri düğmeye basıldığı açısından...
Birileri, canı istediğinde bizi parmaklıyorsa, bari kimleirn parmakladığını bilmek açısından....
En azından bunu bilmeye hakkımız var dimi!

Köpek ve Çocuk

Saylan'ı, Say-mak...

Herkesin bir görüşü vardır.
Herkes birilerini, birilerinin söylediklerini, birilerinin yaptıklarını sever...
En tabii özgürlük; sevme özgürlüğü...
Birileri istedi diye sevmekten vazgecermisiniz?
Birileri istedi diye birini sevmek zorunda olurmusunuz?
***
Türkan Saylan Hanım öldükten sonra, bazı medya kuruluşları cenazesine giden, gitmeyenin cetelesini tutup, halka teşhir ediyor...
Cenazeye gitmemeyi suçmuş gibi gösteriyolar. Hatta gitmeyen bazılarına mikrofunu uzatıp, mazeret beyan etmesini istiyorlar...
***
Kimmiş bu Merhume, ne yapmış, ne söylemiş bunu tartışmıyorum...
Kimisine göre iyi şeyler yapmış, kimisine göre kötü...
Ergenokun soruşturması için evi aranmasaydı, kaç kişi adını bu denli bilebilirdi ki?
***
Birini zorla sevmek, zorla saymak; ancak ve ancak darbe rejimlerinde, diktatörlüklerde olur...
Birini zorla sevdirmeye, saydırmaya çalışanların; nasıl bir yönetim istediklerinide anlamış oluyoruz böylece...

Maviş

Suyu Adımlamak


Ayrılığın Ölçüsü

Ayrılığın rengine boyanan güneş mi?
Kalan mı daha çok yanar, giden mi?
***
Sahi ayrılığın bir ölçüsü, standartı varmıdır?
Zaman mı bu ölçü?
Kaç saat?
Kaç gün?
Kaç ay?
Kaç yıl?
***
Yoksa mesafeyle mi ölçüyorsunuz ayrılığı?
Öyleyse sizce ölçü ne?
Başka bir ülke?
Başka bir şehir?
Aynı şehir ama başka bir ev?
***
Aynı ülke, aynı şehir, aynı evde olupta; aylardır ayrı kalan var mı?

Köylü Milletin Efendisidir?

Çok klişe bir laftır malumunuz. İlk Atatürk söylemiş, sonraları işi köylüye düşen başta oy avcısı politikacılar olmak üzere, köylüyle karşılaşan herkes söylemiş.
Aslında öylemi?
"Görünen köy ve köylü kılavuz istemez!"
Fikri Akyüz Takvim gazetesinde 1924 yürülüğe giren "Köy Kanunu"nu incelemiş.
İşte Miletin Efendisinin yapmakla zorunlu kılındığı bir kaç başlık:
- Köyün münasip bir yerinde herkes için kuyusu kapalı veya lağımlı bir hela yapmak...
- Her köyün bir başından öbür başına kadar çaprazlama iki yol yapmak.. (Bu madde açık değil...) - Köy yol üzerinde ise köy odası yanında ahırlı bir konuk odası yapmak...
- Ekine, mahsule ağaçlara zarar veren kuşları öldürmek...
***
Sahi nasıl oluyor "Efendilik"?
Hele hele "Milletin Efendisi" olmak...
Nasıl bi şey acep...
"Efendi" nasıl olunur; faydalı bi şeymidir şu "Efendilik"
Köylü ne faydasını görmüştür, bu zamana kadar...
Şehre inip, devlet kapısına gidince; kırmızı halımı serildi önüne.

Ne fayda

Ben kuruduktan sonra,
Değil damla;
Yağmur olup yağsan,
Ne fayda....

Savaşın Ortasında Çocuk Olmak!

Çocukluğunu bilemeden, savaşı bilmek!
Ne hatırlar şimdi ötelerde?
Dünya denince, oyun denince
Savaşla doğan, savaşla giden bebek!

Kedidir O Kedi!

Terketmedi Sevdan Beni...


Orman



Orkidelerin Muhteşem Görüntüleri


5D Canon Mark II. Mainly Nikon 105 mm. F 2,8 macro lens ve tamamen doğal ışık ile Orkidelerin muhteşem görüntüleri

Edep Ya Hu!

Eskiden tekkelerin girişlerinde asılı olurmuş "EDEP YA HU" lavzı...
Edep, bir toplumda örf, adet ve kural halini almış iyi tutum ve davranışlar veya bunları kazandıran bilgi anlamında kullanılan bir terim.
Bir kaç misal Atalarımızda edep konusun nasıl algılandığına dair...
Avrupalının ve içerdeki uşaklarının barbar dediği Osmanlı'nın inceliğine, "edebine" bir bakın...
***
Osmanlı’da sadaka taşları varmış, ihtiyacı olan sadaka taşının üzerindeki keseden, yabancı elçilerin de şaşkın şehadetleriyle, sadece ihtiyacı kadarını alırmış.
Aynı şey yolların üzerinde vakıflar tarafından kurulan konaklarda da uygulanır, yolcu eğer ihtiyacı varsa yatağının başucundaki keseden alabilirmiş. Binitine ücretsiz bakılır, ücretsiz üç gün yemek verilirmiş.
***
Eskiden “Kapıyı kapat!” denilmezmiş. Allah (c.c.) kimsenin kapısını kapatmasın diye düşünülürmüş. “Kapıyı ört, ya da sırla” denilirmiş. Kapının kapanmadan yavaşça örtülmesi edebdenmiş.
***

Lambayı söndür” demezlermiş. Allah (c.c.) kimsenin ışığını söndürmesin, “Lambayı dinlerdir” derlermiş. Lamba yakılmaz, uyandırılırmış. Uyuyan birisi uyandırılmak için sarsılmaz veya adı ile çağırilmazmış. “Agah ol erenler” derlermiş. Nezaket, incelik, edeb her işin başı imiş de ondan… Ona eren uyanık olurmuş. İnsanların sözü kesilmez, işaret ve işmar edilmez, fısıltılar, gizli konuşmalar hoş karşılanmazmış.

***
Hanımlar “Efendi” derlermiş beylerine, “siz” derlermiş.
Hanımefendiliklerini gösterirlermiş.
Gezerken yere yumuşak basılır, ses çıkarmamaya çalışılırmış.
Yerdeki haşerata basmamaya özen gösterdiği için, adı “Karınca basmaz Efendiye” çıkan insanlar varmış.
***
Kapıdan çıkarken arkasını dönmemek, geri geri çıkmak edebmiş.
Kapı eşiğindeki ayakkabılar, dışarıya doğru değil, içeriye doğru çevrilirmiş. “Git bir daha gelme!” der gibi değil de, “gitsen de ayağının yönü buraya dönük olsun” der gibi dizilirmiş.
Komşuya hatır soran sıra sıra terlikler, Ölçülü uzaklıkta yakın beraberlikler.” diye tarif eder Üstad N. Fazıl bu hali…
***
Eskiler “Edeb Ya Hu!” derler, Onu görüyor gibi yaşamaya çalışırlarmış. O varken başkasına bakmaz, Onu unutmuş gibi hallere girmezlermiş. Ezel ve Ebed Sultanı’nın huzurunda nasıl hareket edilmesi gerekiyorsa öyle hareket etmek isterlermiş. “Bizi takip eden, her halimizi perdesiz, engelsiz gören, şu anda bizim durumumuza bakan Allah var!” der gibi, o mânâyı hatırlatmak için her yere “Edeb Ya Hu!” yazarlarmış. “Allah’ın huzurunda edeb” demekmiş bu…

Güneşin vedası, feci kanatır....

Hüzünlü olur güneşin vedası
Hele de, kızıllık vurmuşsa denizi.
Kanarcasına,
kanatırcasına
gitsede;
yarın doğacağını bilmek güzel...
Ya gelmezse?
***
Sahi;
ya gelmezse?
ya, doğmazsa?
"Yeter gayri,
bu kaçınçı sabah,
kacıncı doğum sancısı"
derse?
***
Kıyamet senoryosu yazmıyorum...
O senaryolarıda pek sevmem .
Ölümün ciddiyetini bozuyor bence...
Biraz garip oldu dimi; kıyameti düşünmek, nasıl bozuyor ki ölümün ciddiyetini?
Aksine ölümü hatırlatması lazım değilmi?
***
Doğru haklısınız, ölümü hatırlatması lazım, hatta hatırlatıyordur da...
Her insanda ölümü hatırlamalı
Ama dostlar bir düşünün;
Bu kıyamet senaryoları öyle bir kaplamışki benliğimizi
Sanki sadece kıyamet koparsa ölecekmişiz gibi...
Haddinden fazla değer veriyoruz...
Sonuçta bir ölüm, bir yer değiştirme...
Kıyamet kopmasa hiç mi ölmeyeceğiz?
***
Eskimeyen, Eskilerimiz "Tevehhüm-ü Ebediyet" demişler bu hastalığın ismine.
Ebediyete kadar dünyaya kazık çakacağımızı sanma hastalığı.
Taki kıyamet kopana kadar...
***
Unutmayalım güneş bir gün doğmaya bilir...
Belki,
eşe, dosta,
kardaşa,
arakadaşa doğarda,
bizi pas geçebilir...

Rüyasında görmüş

Ergenekon sanıklarından biri, iddianamenin bir yerinde, başka bir Ergenekon sanığına, "rüyamda Atatürk'ü gördüm" diyor...
Bir telefon konuşması bu.Ak bir ata binmemiş hayır, mavi gözleri de çakmak çakmak değilmiş. Sarışın bir kurda benzeyip benzemediği anlaşılmıyor. Fakat "gençlik dönemindeki gibi" kalpaklıymış.Mareşal üniforması makbul değil demek ki, silindir şapka ve frak da uygun değil, "jaketatay" falan yaramaz, ille kalpaklı ve avcı ceketli olacak.Sanık, Atatürk'e "durum 1919'dan farklı değil" demiş, Atatürk de "farkındayım" diyerek onu doğrulamış.Yani 2009 yılında İstanbul işgal altında, devlet yıkılmış, ordu dağılmış, Yunan ordusu İzmir'e çıkmış ve içerilere doğru ilerlemekte...
Onlar farkındalar ama biz farkında değiliz.Sanık bu rüyanın çok etkisinde kalmış ve "yakında vatana hizmet etmeye başlamaya" karar vermiş! Vatana hizmet etmeye başlayınca da kendini kodeste bulmuş.
Buna da şükür... Bir başka Ergenekon sanığı gibi "Konya'dan, Mevlana türbesinden uzaya bir ışık yükselecek, Atatürk ona tutunarak aşağı inecek" de diyebilirdi! Kurban olayım... Bunlar memleketi kurtaracak, Atatürk'ün yetiştirmek istemiş olduğu çağdaş, ilerici, bilimi rehber edinmiş cumhuriyet çocukları...
Türkiye'yi gerilikten, hurafelerden, rüya gören sanığın gene aynı iddianamede yer alan deyimiyle "tesbihle mesbihle dolaşan p....'lardan, i....'lerden" kurtaracaklar!
Biz de belki beş yüzüncü kere yazalım: Atatürk'le bir sorunumuz yok. "Atatürkçülük adına yapılan ahmaklıklara" karşıyız.Anlayan anlıyor, anlamak istemeyen ya kafasızdır ya kötü yüreklidir.
Engin Ardıç - Sabah Gazatesi
yazının tamamı için tıkla

Kulübe

bir kulübesi olmalı insanın...
başını sokacak bir dört duvar,
bir hane değil kastım...
ama kapılı, ama kapısız
fakat illada ıssız,
bir kulübesi olmalı insanın...
***
tuncer

Sevgiliye İnanmak

Sevmek mi güzel, sevilmek mi?
Hangisinin adı AŞK?
Sevmenin mi?
Sevilmenin mi?
Sevmek mi, kıskanç yapar insanı ?
Sevilmeyi istemek mi?
Sevilmeyi istemek; bi hak mı?
İlla da sevmeli mi?
Sen seviyorsun diye...

Hamak Keyfi

Yaşlı Adam

Yaşlı bir bey, sabah erken evinden çıkmış, yolda ilerlerken, bir bisikletlinin kendisine çarpması ile yere yuvarlanmış ve hafif yaralanmış. Sokaktan geçenler yaşlı beyi hemen en yakın sağlık birimine ulaştırmışlar. Hemşireler, adamcağızın yarasına pansuman yapmışlar, ama ''biraz beklemesini ve röntgen çekerek her hangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini'' söylemişler. Yaşlı bey huzursuzlanmış, ''acelesi olduğunu ve röntgen çektirmek için beklemek istemediğini'' söylemiş. Hemşireler merakla acelesinin sebebini sormuş. Adamcağız da ''karım huzur evinde kalıyor her sabah onunla kahvaltı etmeye giderim,geç kalmak istemiyorum'' demiş. ''Karınızın, siz gecikince merak edeceğini düşünüyorsunuz herhalde'' demiş hemşire. Adam üzgün bir ifade ile ''ne yazık ki karım Alzheimer hastası ve benim kim olduğumu bilmiyor'' demiş. Hemşireler hayretle ''madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor neden hergün onunla kahvaltı yapmak için koşuşturuyorsunuz'' demişler. Adam buruk bir sesle ''ama ben onun kim olduğunu biliyorum'' ....

Hiderlez - Bubamara - Goran Bregovic

Ters Acı



Su ne ifade eder bu insana,
elbise ne anlatır,
ya zaman?
Saati geçtik, hangi günde, hatta yılda olduğunu biliyormu?
Ya dününü hatırlıyor mu?
Geçmişinden bu güne anımsadığı bir insan sureti, bir anı var mı?
***
Anne dediği kadının yüzünü, nefesini, sütünü, sesini; anımsıyor mu?
Sahi birisine anne dedi mi?
Bu kelimeyi kaç kere kullandı?
dudaklarından bu kelime bir kez olsun döküldü mü?
***
Yoksa hayat; çöpten bir kaç işe yarar bi şey bulup, öğünü atlatmak mı?
O'na üç beş kuruş verenler acıdıkları için mi veriyorlar?
Yoksa kokusundan kurtulmak için mi?
Ona hiç karşılıksız bi şey veren oldu mu hiç?
Acımadan,
tiksinmeden!
Sahi, annesi oldu mu hiç?
***
Benim telefon etmem lazım Edirne'ye...
...
Anneme...

Video, Trafik Kazası


Siz, uslu uslu, kenarda, kırmızı ışığı beklerken bile; olacaksa oluyor...

Yunuslar

Şiir dinletisi Yılmaz erdoğan "ETME"

Yılmaz Erdoğan; yüreğine, sesine sağlık....

Döngü

Çok değil, bundan bir kaç ay önce; sararıp kuruyordu tabiat...
Hüzün
Ayrılık
Ve ölüm kokuyordu...
***
Şimdiyse; hıderlezde geldi, her yer yemyeşil, rengarenk...
Şenlik
Kavuşma
Ve diriliş kokuyor...
***
Bir döngü; bir sene boyunca, bizlere en az birerkez ölümü ve dirilişi anlatıyor...
***
Ölüm var, herkes herşey ölüyor.
Topraktan gelen, muhakkak toprak oluyor...
Toprağa giden de, geri geliyor...
Ya bir çicek, bir gül olarak yada bir odun, bir ateş olarak...

Kuş bakışı ören yeri


İki Dünya

Aynı havayı soluyorlar ama farklı dünyalarda yaşıyorlar...

Sinirli veled

Gücü yetse, dövecek gibi...