Osmanlı Fobi!

Osmanlı hanedanının son temsilcisi Şehzade Ertuğrul Osman Osmanoğlu, on binlerin katıldığı, dualar eşliğinde ebedî istirahatgâhına uğurlandı. Şehzadenin tabutu, Kabe örtüsünün bir parcasına sarılmıştı, cenaze katılan biride resimde gördüğünüz Türk Bayrağını tabuda serdi.
Bu bayrak birilerine batmış olacak ki; akşam Haber Türk kanalındaki, Tarihin Arka Odası adlı programa katılan Suldan II Abdülhamit Han'ın torunlarına bayrağın hesabını sormaya kalktı. Tebessümle ve şaşkınla geçiştirdiler şehzadeler soruyu. Belli ki nelerle karşılaşacaklarına hazırlar, alışıklar.
Şimdi efendim; Şehzade Ertuğrul Osman Osmanoğlu vasiyeti üzerine, Türk Devletinin kanun gereği özel izniyle dedesi Sultan II Abdülhamit Han'ın türbesinin yanına defn edilmiştir. Bu türbe yine malumunuz büyük dedeleri Fatih Sultan Mehmed Han Hazretlerinin fetihleriyle vasıtasıyla milletemize yadigar kalmıştır. Bu ve buna benzer sebelerlendir ki onbinler, dedelerinin hürmetine şehzadeyi uğurlamaya gelmişlerdir. O onbinlerden birinin serdiği şanlı bayrağımızda; yine Şehzadeenin büyük dedelerinden Sultan III Selimden bize yadigardır. Onun zamanından beri bu bayrak namusumuzdur. Şimdi O bayrağı Sultanın torununun tabutuna sermenin neresi kötü? Vicdanı olan konuşsun lütfen...
Bir abuk subuk soruyu daha söyleyeyim bahsi bitireceğim. Densizin biri "şehzadelere siz hangi millettensiniz?" diye sordu. Yani kendinizi "Osmanlı mı, Türk mü" görüyorsunuz? demek istemiş. Cevap; "bu nasıl soru şimdi" oldu, yine tebessümle.
Ben cevaplayayım
Bir; Osmanlı diye bir millet yok.
İki; bari sana resmi tarihin okuttuğu ilkokul tarih kitaplarına baksaydın da böyle saçmalamasaydın. Ne yazıyor o kitaplarda mealen; "Oğuz Türklerinin, Kayı boyundan gelen Osman beyin kurduğu beyliğin adı Osmanlı beyliğidir."
***
Bütün bu saçma soruların sebebi, Osmanlı Fobidir. Bu korkuyu bize resmi tarih aşıladı. Saltanadı kaldırdık, Padişahları kovduk naraları atıyor bu kitaplar. Korku tohumları ekiyor çocuıkalırmızın dimağlarına.
Söyleyin Allah aşkına İstanbuldan sürülürken, Saltanın bir ayak diremesini duydunuzmu. Olsaydı bu kitaplarda mutlaka yazardı zaten.
Peki gittikleri yerlerden, Türkiye aleyhine, Türkiye devleti aleyhine, Cumhuriyet aleyhine bir fiiliyatta bulunan, bir söz söyleyen Saltanat mensubu var mı? Yok dimi... Olsaydı zaten çarşaf çarşaf yazarlardı, merak etmeyin...
Saltanan, yaşadıkları bunca şeye rağmen, içerde ve dışarda kimsenin ağzına sakız olacak, koz olacak hiç bir eylemde bulunmayarak, asaletlerini göstermişlerdir. Türkiyenin iç ve dış politikasına hiç bir zaman müdahil olmamışlardır.
Olsalardı yazarlardı... Mutlaka okuturlardı zaten:)
***
Yinede Saltanat fobisi o kadar güzel kullanıyorlar ki. Bunca materyal azlığına rağmen, hala Saltanan gelecek, Cumhuriyet yıkılacak türküsünü söyletebilyrlar ya, bravo doğrusu...
Hiç bir suçu olmayan insanlar bu fobi yüzünden suçluymuş muamelesi görüyorlar.
Dedesinin toğrağına gömülmek, dedesinin bayrağına sarılmak suç oluyor...
Biraz ayıpta olmuyor mu?

Hz. Yusuf (a.s.) Flimleri

Bizim hotelde, bir kaç personel ramazan ayı boyunca bir tv kanalında devam eden Hz. Yusuf' (a.s.) hayatını anlatan dizi flimi aksatmadan her gün takip ediyorlar. Turizm işiyle iştigal eden personelin bu ilgisi hoş aslında.
İiftardan sonra bizim Hz. Yusuf ekiminden birkaç kişi yine tv başında, tarihi bir flim izliyorlardı. Sorunca "buda Hz Yusuf flimi ama bu başka. Fakat kafamız karıştı bu başka bi şey anlatıyor sanki" dediler. Dikkatimi çekti bende biraz izledim, bir kaç tane aktörde tanıdık geldi doğrusu, hele birisi Hollywood flimlerinde bile iyi roller alan bir aktör. Özelikle içinde yahudi olan flimlerde murtlaka rol alır! Anlayacağınız gibi bu, yahudiler tarafından çekilen ve kendi inançlarına göre Hz. Yusuf' (a.s.) anlatan bir flim.
Yani bizim tv'ciler Müslümanların en kutsal saydığı gecede, tabiir bağışlayın belki anlarlar diye yazıyorum; İslam alemin nummer one, top 10 listesindeki 1 numarası olan gecede, yahudilik inançlarını anlatan bir flim...
Müslüman mahellesinde, salyongoz satıyorlar...
Pes vallahi...
***
Yok bunda bir art niyet aramıyorum; bu olsa olsa cahilllik...
Tamam bilmiyor olabilirsin...
İslamiyet ilgini çekmemiş olabilir şimdiye kadar...
Fakat bari ticaret kafasıyla düşün be adam ( ya da kadın); insan en azından itap ettiği pazarı, kitleyi tanır.
Bir ürünün talep görmesini, bir flimin izlenmesini istiyorsan; önce hitap edeceğin kitleyi tanırsın, ona hitap edecek şeyler sürersin ekrana, yada pazara...
Müslümana, Yahudiliği anlatan bir flimi, en kutsal gecesinden yutturmaya kalkmazsın...
***
Maksat bi şeyelr yapmış olmak için oluyorsa, hiç yapma bari eline yüzüne bulaştırma...
***
Onu d ageçin işte bu asıl dini duyguları istismara girer. O tarakta bezin olmadığı halde, sırf dindar insanların, belli gecelerde artan dini hissiyatından faydalanıp, kendince dini yayınlar yapmaya çalışıp, reyting toplama cabasıdır bu...
Budur dini sömürmek...
Budur halın dini hissiyatını istismar etmek...
***
Birde yapabilseler!..

Bediüzzaman'dan




Eğer ölümü öldürüp, zevali dünyadan izale etmek( yaşlılığı kaldırmak) ve aczi ve fakri (acizlik ve fakirlik) beşerden kaldırıp, kabir kapısını kapamak çaresi varsa , söyle dinleyelim...

Yoksa sus!...
***
İnsanoğlunun binlerce yıldır çare bulamadığı tek şeydir; yaşlılık ve ölüm...
Bir yandan bakınca ihtiyarlık, bütün meşakatine rağmen bizi ölüme hazırlayan bir nimet aslında...
Dünya nimetleri ve bu nimetlere ulaşabilme çabası bize ölümü unutturuyor...
Zamanla yaşlandıkça, "hey gidi günler hey" demeye başladıkça; istesekte istemesekte, mecburi bir istikamate doğru gittiğimiz anlamaya başlıyoruz...
Çevremizde dikkat ederiz; yaş kemale erince, ruhta kemale eriyor, beş vakit namaza başlıyor, dini hassasiyetler artıyor...
İşte bütün bunların ölümün sesini duymaya başlamakla ilgili...
Yağmurun geleceğini bilen; hazırlığını yapar...
Okulun açılıcağını bilen; hazırlığını yapar...
Ölümün geleceğini bilen; hazırlığını yapar...
***
Herşey bilmekle başlar...

Alın Verin!

Televizyon reklamlarında artık kelli felli ekonomi profersörleri, eski Merkez Bankası Müdürleri, ekonomi yazarları rol almaya başladı. Alın verin diyorlar.
Ne alırsanız alın; sakız alın, oyuncak alın, çicek alın ne olursa olsun yeterki alın. Cebinizdeki parayı verin.
Gerçi para ile alışverişte kalmadı pek; kredi kartı var sadece şimdi. Bölece bozuk para derdide yok, bozuk para olmayınca parayı yuvarlama da tarih oldu.
Bozulan para değil artık cebimizin ayarı.
Yuvarlanıp gidende kişisel bütcemiz.
Ama siz yinede boş verin ekonomimizin size ihtiyacı var "alın verin"!
Çırt yapın kredi kartınızla önce ekonominin ağa babası banka kazansın, sonra sırasıyla büyük marketler, holdingler.
Hatta bir alışverişte bilmem kaç kere vergi vereceğiniz için devlette.
Görüyorsunuz ya; bu büyük bankalar, dev holdingler hatta devlet bile bizim paramızla ayakta duruyor.
O duygu sömürüsüne de kanmayın. Bu işten ne eline diken batan çiçekçi ne fırıncı nede çiftçi bi şey kazanıyor.
İşin kaymağını götüren başkaları.
Televziyona çıkıp rol kesenlerde bunu çok iyi biliyor zaten. Şimdiye kadar kimin borusunu çaldıkları da meydanda.
Amaç o borunun nefesi kesilmesin. Değirmenin suyu akmaya devam etsin.
Senin kredi kartların patlamış kimin umurunda. Sen yeterki "ver".
SAVAŞ derler, TERÖR derler VATAN derler; sen kan verirsin, can verirsin.
Kriz derler yine senin kapını çalarlar "ver "diye.
Bu millet senlerce hep genel verici oldu.
Almayı bilmediği için, almayı istemeyide bilmedi.
Çünkü hep vermek üzerine eğitildi.
Ver...
Ver...
Ver...
***
Basit bir düz mantıkla bakacağız krize şimdi.
Bir kişisel bütce yapmamız gerekirse.
Aylık kazancımız belliyse. Yani gelir belli.
Oturmuşuz masanın başına bu parayı bir ay nasıl kullanacağımızı hesaplıyoruz.
Önce zorunlu ihtiyaclarımızdan başlarız dimi!
Herkesin zorunlu ihtiyaç sıralaması farklıdır ama birbirine benzer yinede.
Kimisinde kira önceliklidir, kimisinde yiyecek içecek.
Hatta artırabilen varsa; hani zor günler için bir iki kuruş kenarda dursun deriz. Dünyanın bin türlü hali var.
İşte şimdi geldik zurnanı o meşhur zart dediği yere.
Eski banka reklamalarını hatırlayanınız varmı?
Eskiden banka reklamlarının çoğu tasarruf üzerineydi.
Çocuklara varıncaya kadar tasarruf düşüncesi aşılanamya çalışırlardı.
Eskiden bankalar "KUMBARA" hediye ederlerdi.
KUMBARALI reklamalar olurdu eskiden.
Faizden bile bahsederken bankalar; senin paranı yatırınca sana ne kadar faiz vereceğini anlatırdı reklamlarda.
Şimdiyse hep ödeyeceğin faizden bahsediyorlar.
Kredi kartı faizi, otomobil kredisi faizi, tüketici faizi, evlenme faizi, ev kredisi faizi, evini yenilenlerin faizi, ev hayal etmenin bile faizi çıkacak yakında rüyalarımıza, hayallerimize hükmedebildikleri zaman...
Aman ha, sakın tasarrufu aklınızdan geçirmeyin siz sadece "verin"
Unutturdular zaten o kelimeyi.
Haydi bi deneme yapın küçük bir çocuğa "kumbara ne demek? diye bi sorun.
Kaç çocuk yatın verebilecek.
***
Aklımızı, sağduyumuzu kullanalım artık bu işe bir son verelim.
"VERMEYELİM"
Oyuna gelmeyelim...
"VERMEYELİM"
Manipulasyona gelmeyelim...
"VERMEYELİM"
Tüketim gazına gelmeyelim...
"VERMEYELİM"
Sen merak etme; çicekci ile fırıncıya bi şey olmaz onlara.
Şimdiye kadar olmadı,
Başlarının çaresine bakarlar.
Yeterki "ONLAR" bizi düşünmesin...
Çünkü "ONLAR"sadece vermek gerekince bizi hatırlıyorlar.
Siz siz olun "VERMEYİN"